Varna şehri Bulgaristan’ın birçok etnik grubun zaman zaman içiçe, zaman zaman yanyana yaşadığı en eski kültür merkezlerinden biri. Türkler çoğunlukta bulunduğu eski dönemlerde olduğu gibi, görece eşit haklı bir azınlık olduğu günümüzde de, nüfusun geleneksel, ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor.
XX Yüzyılın başlarına kadar şehir halkı muhtarların yönettiği etnik özelliklere göre ayrılmış değişik mahellelerde oturuyor. Türk mahallesi Karadeniz sahilince liman boyundan kuzeye, Türk Kışlasına doğru yayılarak, en büyük yerleşim birimini oluşturuyor.
Osmanlının çekilmesinden sonra, 1879’da yapılan seçimlerde Varna’da 8 muhtar seçiliyor. Bunların 3’ü Türk, 3-ü Rum (Yunan asıllı), 1-i Ermeni, 1-i de Bulgar. 1881 yılında mahalle muhtarlığı düzeni kaldırılıyor ve şehir dört idari bölgeye ayrılıyor. Ama mahalleler daha uzun yıllar varlığını sürdürüyor.
O zaman Varna nüfusunun % 36,25’inin anadili Türkçe. 1901 yılına kadar bu oran % 17,42’ye düşüyor, bunların % 3,45’şini Gagauzlar oluşturuyor. 34.922 kişilik Varna nüfusunun % 2,70’şini oluşturan Tatarlar, anadili Türkçe olanların oranı dışında kalıyor.
Etnik toplumlar dinlerine göre kendi mâbet yerlerinin bakım ve idare işlerini bizzat yürütüyor. O zaman Varna’daki 30 mabet yerinden 18’inin, yani yarısından fazlasının cami olduğu belgelerle kanıtlanmış durumda. Yıllar içerisinde bu sayı 2-ye düşmüş olduğundan, birkaç yıl önce Asparuhovo semtinde kurulan camiyle birlikte bugün koca Varna’da olup olacağı 3 cami ibadete açık bulunuyor.
Etnik toplumlar özlük ve geleneklerini canlı tutmak için kendi okul ve kültür derneklerini de ayakta tutagelmiştir. Varna Belediyesi’nin kütüklerinden edindiğim bilgiye göre, 1889 yılında Varna’da 13 Türk okulu bulunuyor. Bu okullarda 1’i kadın olmak üzere 19 öğretmen 650 Türk çocuğuna eğitim veriyor. Ayni yıl Varna’da yalnız 2 Bulgar okulu bulunuyor. Bu 2 okulda 24 öğretmen 1000 öğrenci okutuyor. Ama bütün bu okullar arasında bir tek düzgün ve kapsamlı zengin bilgi veren okul – Türk Rüştiyesi.
Zamanın Eğitim Bakanı Konstantin İreçek, yaptığı teftişlerden sonra sunduğu raporda, Varna Rüştiyesi hakkında, orada Türklerin “çağdaş yöntem ve kurallarla düzenlenmiş iyi bir okula sahip” olduklarını, bu okulun “Fransızcayı ve Bulgarcayı ana dili gibi konuşan, Sofya doğumlu bilgin bir Türk tarafından yönetildiğini söylüyor.
Varna Türklerinin gelenek ve törelerini, kültür mirasını, toplumla ilişkilerini koruyup geliştirmesinde basın, Varna Postası (1888), Bulgaristan (1888), Hukuk (1897) gibi gazeteler, önemli yer alıyor. Bu gazetelerde Türkler şehrin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını izliyor, sorunlarını dile getiriyor, yönetime karşı tutumunu ifade ediyor.
Balkan Savaşı’na kadar Varna’da toplum ve kültür yaşamında ağırlık Rumların elinde bulunuyor. Rumlar bu alanda tekel iddiasındayken, şehir sakinlerinden Bulgarlarla, en başta göç sebebiyle sayısı hızla düşmeye devam eden Türkler arasında, hiçbir ciddi sorun yaşanmıyor. Yalnız seçimler öncesinde tartışma heyecanı hızla tırmanıyor.
Sivil idare işbaşına geldikten sonra, Ekim 1878’de Varna Valisi Baumgarten geçici meclisler tayin ediyor. Türklerden Mehmet Efendi Şehir Meclisi’ne, Halil Efendi Kaza Meclisi’ne üye oluyor. Daha sonra yapılan seçimlerde Ahmet Afi Efendi Belediye Meclisi’nin, Halil Efendi Kaza Meclisi’nin daimi üyesi oluyor. Halil Efendi Bulgarlar dahil, diğer azınlıklardan da hayli oy kazanıyor. Parlamento seçimlerine Varna’dan seçilen iki milletvekilinden biri Osman Bey oluyor. İnsani tutumu ve ticari başarıları yüzünden Varnalıların Halil Efendi diye saygıyla bahsettiği Mülâzim Halil Efendi Hafuz Mehmedov, Osmanlının çekilmeden önceki son Varna Belediye Başkanı seçiliyor. Varna şehrinin ilk modern bayındırlık ve mimari planlama çalışmaları bugün de onun ismiyle anılıyor. O karmaşık dönemlerde Varna ve cıvarındaki köylerde Hristiyan nüfusun korunmasında Halil Efendi önemli rol oynuyor. Hükümetten yerli Hristiyanları korumakla görevli silahlı muhafızlar temin ediyor.
1 Mayıs 1879’da Geçici Rus İdaresi çekip gittikten, Dragan Tsankov Baumgarten’den valiliği devraldıktan sonra, Bulgarca, devlet ve belediye makamlarıyla ilişkilerde resmi dil ilan ediliyor. Bununu üzerine Türkçe, Rumca ve Ermenice tercümanlara çok büyük ihtiyaç duyuluyor. Türkler aralarından iyi öğrenim görmüş, birkaç dil bilen temsilcilerini teklif edip, vatandaşlara ve idareye böylece yardımcı oluyor.
Ayni yıl yapılan yerel seçimleri kazanan 16 belediye meclisi üyesinden 7’si Türk, 9‘u Bulgarken, yeni Belediye Başkanı Yanko Slavçev’in üç yardımcısından biri Ahmet Efendi oluyor.
O dönemde Bulgarlar bir kilise kurmak üzere arsa isteğiyle idareye başvuruyor. Ne ki, Türk mahallesinde, Musalla cıvarında, Türk mezarlığı yakınındaki arsalardan birini istiyor olmaları gerginlik yaratıyor. Türk cemaatı toplanıp sorunu etraflıca tartıştıktan sonra bu talebi onaylıyor ki, bunun üzerine belediye makamları ilgili inşaat iznini veriyor. Bu olaydan hemen sonra Varna müslümanlarının isteği üzerine 1880 Temmuz’unda çıkarılan bir emirnameyle Varna’ya ilk kez Müftü tayin ediliyor.
Osmanlının çekilmesinden sonra ve XX Yüzyıl boyunca değişik ikili sözleşmeler uyarınca, Yüzyılın sonuna doğru ise 1989 Bulgarlaştırma süreci sonucunda yüzbinlerce Türk, bu arada binlerce Varnalı Türkiye’ye göçediyor. Buna rağmen Çingenelerden sonra Türkler en büyük etnik azınlık durumunu koruyor. Bulgaristan’ın en yeni tarihindeki köklü dönüşümlere, politik konjonktürdeki dramatik değişikliklere rağmen geleneklerini, törelerini ve kimliğini korumak için Varna Türkleri her zaman etkin kültürel iç yaşama sığınıyor ve bunu toplumun sorunlarından kopmadan yapmaya çaba gösteriyor.
Geçen Yüzyıl başlarından başlayarak şehrimizdeki cami ve okul encümenlikleri bu bakımdan çok önemli yer tutuyor. 20’li yıllarda Turan Cemiyeti’nin kurulup çalışmaya başlamasıyla bu alanda yeni bir dönem başlıyor: Türk nüfusun kültürel ve toplumsal etkinlikleri ilk defa etnik ve dinsel çerçeveyi aşıyor. Turan Cemiyeti’nin çalışmalarına bütün diğer etnik gruplardan Varnalılar katılmaya başlıyor. Cemiyetin kadın, gençlik ve spor kolları kuruluyor, bunlar folklor, müzik, spor çalışmalarına girişiyor ve kısa bir dönemde şehir, kaza ve vilayet ve daha sonra milli çapta yarışmalar düzenliyor. Dini bayramlarda konserler veriliyor, bu konserlere diğer etnik ve dini gruplardan, onların teşkilatlarından temsilciler de katılıyor. Turan Cemiyeti’nin kurucusu ve yöneticisi Ömer Kâşif Bey bugün de büyük bir saygınlıkla anılıyor.
1934 darbesinden sonra diğer azınlıkların olduğu gibi, Türklerin kültür ve maarif dernekleri ve çalışmaları da yasaklanıyor. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1940’lı yılların sonuna doğrudur ki, bu alandaki çalışmalarda bir canlanma işaretleri görülmeye başlıyor. 1949 yılı başında Türklerin İstikbal Cemiyeti kuruluyor ve bu dernek Maksut mahallesinde İstiklal Cemiyeti adında bir derneğin kurulup gelişmesine yardımcı oluyor. Ama örgütlü ciddi kültürel çalışmalara ancak Kasım 1949’da Sabahattin Ali Kıraathanesi adıyla bir derneğin kurulmasıyla başlıyor. Dernek devletten ve belediyeden bir şey istemiyor. Cemaati İslamiye’nin karariyle derneğe Dunav Sok. No.1’deki caminin avlusuna bitişik ve cami vakfına ait mekanlar tahsis ediliyor.
Derneğin kurulması için başlıca girişim Lütfi Varnaliev’e ve Sıtkı Çavuş’a ait. Onlar bugün de aramızda. Dünyamızı terkeden Mustafa Şakirov, Hilmi Buladov, Ahmet Şükrü, Zaide Numanova, Yusuf Kerim, Sıdkı Adil ve Muammer Ali yıllarca dernekte çalışmış kişiler. Daha sonraları onlara Sabri Mollov, Mustafa Osman, Nejdet Tokmak ve eşi, Sali Hüseyin ve başkaları katılıyor. Kadınların dernek ve toplum çalışmalarına katılmalarını sağla çabalarında Zaide Numan’ın büyük emeği geçiyor. O dönem Cami Encümenliği’nin de başkanı bulunan derneğin ilk başkanı Lütfi Varnaliev ağabeyimiz dernekte kapsamlı bir kitaplık kurulmasına önayak oluyor. Dana sonraki başkanlardan Mustafa Şükrü başarılı çalışmalarıyla derneğin şehirdeki kültürel hayata daha sıkı bağlanmasını sağlıyor.
1950’li yılların sonlarından başlayarak ülkede uygulanan çarpık politika sonucunda aşamalı olarak Türk okulları ve dernekleri kapatılıyor, Türkçe gazete, dergi ve radyo yayınları yasaklanıyor. 1962 yılında Sabahattin Ali Kıraathanesi denilen kültür derneğimize özel bir emirle Peyu Yavorov adı verilip başka derneklerle “birleştiriliyor”, böylece ortadan kaldırılmış oluyor. 1984-1989 yılları arasında ise, yani Bulgarlaştırma süreci döneminde “Bulgaristan’da Türk yok” iddiası devlet politikası oluyor. Türk nüfusun normal kültür hayatına yeniden kavuşma imkanları ancak 10 Kasım 1989’dan sonra ortaya çıkıyor.
Bu imkanlardan yararlanıp 1993’de Varna Türk Kültür Derneği’nin kurulmasıyla gönlümüzde hiç sönmeyen derin özlem giderilmeye başlanıyor. Kurulan yeni dernek Sabahattin Ali Halk Kültürevi’nin manevi mirasını 30 yılı aşan zorunlu boşluktan sonra üzerine alıyor. Son derece zor koşullara karşın kısa sürede yüzlerce taraftar kazanıyor. İlk dönemde folklor çalışmalarına ağırlık veriyor. Ülkedeki en iyi ses ve koro sanatçılarımızdan Adem Bayraktar’ı ve en iyi koreografi ustalarından Aniçka Boçeva’yı davet edip bu işi ehline havale ediyor. Dernek yönetiminden müzisyen Nejdet Ahmet, eğitmen Şefika Ali ve öğretmen Mücevher Ali bir süre sonra bu görevi devralıyor. Eğitmen ve öğretmen bayanlar çocuklarımıza folklorumuzu tanıtıp öğretirken, Nejdet bey iki dans gurubuyla iki koro ve bir orkestra oluşturup yönetiyor. Daha sonra Nevin Şaban korolara şeflik yapıyor. Ressam İsmet Terziev her yıl resim sergileri düzenliyor. Derneğin kurucu başkanı Rüstem Aziz /Karakurt/ ile sekreter Zülfiye Osmanova /Sağbil/ Varna Türk Kütür Derneği’nin çalışmalarını 1999 yılına kadar yönetiyor ve derneği tam bir kültür ocağına dönüştürüyor. Dernek başkanlığına daha sonra sırasıyla Nevin Şaban, Sıdika Emin ve Turhan Rasiev seçiliyor. Başkan Turhan bey Türkçe ve Bulgarca kitap üstüne kitap yazıyor.
1999’da Varna Türklerinin kültürel yaşamında yeni bir aşama başlıyor: Yeni çıkan Dernekler Kanunu’ndan yararlanılarak, Okumaevi olarak bilinen Sabahattin Ali Halk Kültürevi kurulup mahkemede tescili yapılıyor, Kültür Bakanlığı’nın Dernekler Kütüğüne kaydediliyor. Kültürevimiz 1949’da kurulan kıraathanenin manevi mirasını Varna Türk Kültür Derneği ile paylaşarak çalışmaya başlıyor. İki dernek bugün de sıkı bir işbirliği içinde ortak etkinlikler düzenleyerek elden geldiğince birlikte çalışıyor. Varna Türk Kültür Derneğin’den sonra Sabahattin Ali Kültürevi’nin de kurucusu olarak Rüstem Aziz Karakurt’un yüklendiği başkanlık görevinin son birkaç yılında, Sekreter Nejdet Ahmet’in de çabalarıyla, belediye mülkü olan Gabrovo Sok.14 adresindeki dernek binası tepeden tırnağa onarılıyor. Geri kalan kimi ufak tefek işlerin tamamlanması, özellikle kütüphanenin yenilenmesi için sponsor aramaya devam ediyoruz.
Genellikle politik konjonktürden kaynaklanan ve bazen dramatik boyutlara ulaşan koşullara rağmen Varna Türklerinin yeni yeni temsilcileri kültürel ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında hakettiği yeri alıyor. Basında, kütüphane, sinema ve tiyatrolarda çalışıyor. Artık devlet ve belediye makamlarında, idari ve adli kuruluşlarda insanlarımız diğer etnik gruplardan yurttaşlarla omuz omuza bütün Varnalılar lehine hizmet veriyor. Bizdeki demokrasi rüzgarının en önemli esintilerinden, yeni yaşam tarzının en değerli kazanımlarından biri de işte bu olgudur.
Yazı: Rüstem Aziz