Yazı: Nurten Remzi
Deliorman Türkleri, yüzyıllarca hasır ustalığı yapmış, ama bugün bu sanat, bitmek üzere, sadece birkaç yerde yapılıyor. Bazı kaynaklara göre Osmanlilarda hasircilik, XVII.yy’dan baslayarak önemli zanaat kollarindan biri durumunda imiş. Hasır yapımı ve ticareti, o dönemde yaygınlık kazanmış, İstanbul’da ve başka şehir ve kasabalarda hasır ticareti için Hasır Çarşısıları kurulmuş.
Atalarımızdan kalan en eski sanatlardan biri olan Hasır Dokuma, geçmişte birçok insanın ev döşeme ihtiyaçlarını karşılamış veya geçimini sağlamıştır. Geçmişte çok yaygın olan Hasır, evlerin dışında kırda, kahvelerde, nişan ve düğünlerde, camilerde yaygı olarak kullanılmış. Bugün bazı yerlerde süs olarak kullanılır.
Doğal malzemelerle yapılan hasır, artık Şumnu Kültür Evi aktivitelerinde yer almaya başladı. Herkesin annesi değerli olduğu kadar benim değerli annem, küçüklüğünde anne ve komşularına hasır yapmada yardım ederken hasır yapmayı öğrenmiş. 25 Haziran 2013 tarihinde büyük hevesle Hasır yapma tahta tezgahı kurdu ve 55 yıldan beri yapmadığı işi, sanki her gün yapıyormuş gibi yapmaya başladı. Şumnu Kültür Evi’n gözalıcı duvar süsünü yapan Destan Kadın Korosu üyesi Azize Üzeir, hasır yapmaya başlayınca gençlik yıllarını da hatırladı. O, gülümseyerek şunları anlattı: “Bizim köy kızları, bir hasırı birkaç kişi olarak, birlikte, yan yana oturup dokuyordu. Hem birbirimize yardım ediyorduk, hem de çok eğleniyorduk. Çalışırken türkü söylüyorduk. Delikanlılar geliyordu, tezgahın arkasına geçip bizi seyirediyordu, bizlere takılıyordu, hatta şaka yaparak ayaklarımızı gıdıklıyordu. Tabii, bizler utanıyorduk ve onları kovuyorduk. Hasır dokurken, bayramlarda olduğu gibi, çok neşeli anlar geçiriyorduk.
Bugünkü gençler sanki eğlenmeyi beceremiyor, bütün gün kahveteryalarda bir fincan kahve başında suskun, üzgün oturuyorlar. Hiç durmadan iş yok, iş yok, para yok, diye şikayet ediyorlar, ama iş yaratma, iş yapma girişiminde bulunmuyorlar, herhangi bir zanatı öğrenmeye özen göstermiyorlar. Bizler eskide çok çalışıyorduk, ama çok da neşeli anlar yaşıyorduk. Hem işimizi yapıyorduk, hem eğleniyorduk. Mecilere gidiyorduk. Orada bazen hasır da yapıyorduk. Hasır, tahta tezgahta yapılıyor, kınap ve kurutulmuş mısır yaprakları gerekiyor. Mısır yapraklarını önce suda yumuşatıp, sonra onları örüyorduk. Hasırın süslü olması için bir kısmını doğal malzemelerle, yani ot ve bitkilerle renklendiriyorduk.”
Kaynak: https://bghat.blogspot.com/


