Kaleme alan: Vedat S. Ahmed
Her dönemin kendine has birtakım özellikleri ve bunlardan kaynaklanan güzellikleri vardır. Pek tabii, güzelliklerin olduğu yerde çirkinlikler de muhakkak olur. Dünyanın kanunu bu! Çirkinlik olacak ki, güzellik fark edilsin, kötülük iyiliğin ışığını parlatsın.
Bizim gibi, önceki asırda yaşama bahtiyarlığına kavuşanların bazıları, belki de birçokları hatırlar zannediyorum. O döneme has güzelliklerden biri aşkları, sevdaları, dertleri, öfkeleri kâğıda dökme özelliği vardı ki, bunun apayrı bir güzelliği vardı. Bazıları sevincini veya kederini mektup denen kâğıda yazıyla kaydeder, bazıları gönlüne doğan ilhamı manzume veya şiir olarak bir defter yaprağına, hatta bir kitabın köşesine yazıverirdi. Bazıları da genellikle sözlü olarak söyleniveren dört satırlık, çoğunlukla yedi heceli ve kafiyeli özlü sözleri ezberinde tutar, sonra da bir deftere geçirirdi.
“Mani” adı verilen bu veciz edebî ürünler, genellikle aşk ve sevdaya hasredilir, ama hasret, dert, gurbet, keder, Ramazan ve bayram sevinci gibi farklı sosyal konuları da içerirdi. İnsanın gönlündeki aşk ve sevda duyguları depreşince diller, güle hayran bülbül misali söylemeye başlar, bunun sonucunda dereler gibi şırıldayan birçok “mâni” dökülürdü. Bu mâniler, “akılda kalmaz, satırda kalır” sözünden hareketle herhangi bir kişi tarafından yazılıp bir yere toplandıklarında ortaya “mâni defteri” çıkardı.
Sanal dünyanın tanımayacak kadar doğal bir hayatın yaşandığı, insanları asosyalleştiren “sosyal medya” fenomeninin olmadığı o devirde gençler yüz yüze bir araya geldiklerinde mâni defterlerini yanına alır ve birbirileriyle mâniler paylaşırdı. Ya da televizyonların bitmez tükenmez dizilerinin hayatımızı daha işgal etmediği o “karanlık devir’de ay ışığının içimizi ısıttığı, yıldızların göz kırpmalarına veya kayıp gitmelerine şahit olduğumuz, akşam karanlığının çöktüğü sıralarda, bazen tasarrufu öğretmek ve toplumu “disipline alıştırmak” için, belki de bazen totaliter rejimin ışığın kaynağı kendisi olduğunu hatırlatmak için
uygulanan “elektrik rejimi” sırasında lambaların loş ışığında bu mâni defterleri çıkarılır ve kaydedilen ana sütü gibi saf ve kimliğimizi besleyen Türkçe dörtlükler içtenlikle paylaşılirdi. Ne güzeldi “mâni defterleri” Dikkat ederseniz, “mani” defteri demiyorum, çünkü o dönemde sevgilerin “mani” ile ölçülmesi bugünkü kadar yaygın değildi!
“Mâni” demişken hatırıma gelen bir şeyi daha paylaşıvereyim Kısa bir zaman önce mâni defterlerini karıştırarak oluşturulan göze ve öze hitap eden yeni bir “mâni defteri” diyebileceğimiz güzel bir kitap ortaya çıktı. Derleyenler, mâniler gibi kısa ve veciz olsun diye “Kısaca” koymuşlar kitabın adını. Bu vesileyle, mânilerin özümüze dönük güzelliklerini sanallaşmış dünyamıza getiren araştırmacı Aziz Taş, Behrin Şopova ve Zoya Mikova’yı tebrik ediyorum. Zira bu çalışma, bizim en samimi duygularımızın bir zamanlar en yalın ve aynı zamanda en derin ifadeleri olan mânileri yeniden keşfetmeye yöneltti.
Sadede gelelim paylaştığım “Mâni defteri” meselesi aslında birkaç senedir önümde duruyor, ama yazmak bugüne nasipmiş. “Nasip ise gelir Hind’den Yemen’den, nasip değil ise ne gelir elden” derdi bir büyüğüm ki, onun sayesinde biraz daha eski defterleri okuma merakım artmıştı. İşte o eski defterleri karıştırırken Şumnu Devlet Arşivi fonlarında mahzun, ama mahsun kalmış bir mecmua içerisindeki birkaç mâniyi keşfettim. Birkaç mâni demek kolay, ama “birkaç”ın arkasında bu sözleri döktüren ne aşklar, sevdalar, yanık kalpler gizli! Bu “dertsiz” sunî dünyamızda belki bizleri de dertlendirecek o yaşanmışlıkları birlikte okuyup paylaşırız düşüncesiyle söz konusu mecmuada/defterde Eski Türkçe (Osmanlıca) yazıyla kaleme alınmış birkaç mâniyi dikkatlerinize sunmaktan bahtiyarım. Belki siz de bunlardan bazılarını kafanıza ya da mâni defterinize ya da telefonunuzdaki “not”lar arasına yazarsınız. Buyurun efendim!
Ay doğar minareden
Ölürüm ben bu yardan
Beni hasretime kavuştur
Yeri göğü Yaradan.
Dert bende yare bende
Kalmadı çare bende
Akıl fikir koymadın
Kaşları kare bende
Uyan sabahtır güzel
Zülfün mubahtır güzel
Öperken dişlemişim
Dünya tamahtır güzel.
Kahve koydum filcana
Mail oldum bir cana
Efendim nazar eyle
Elimdeki filcana.
Kaynak: Nöbettepe dergisi