İnsanoğlunun varlığını devam ettirebilmesi için beslenme, korunma, barınma, üreme ve tedavi gibi mutlak ihtiyaçlarını karşılaması gerekir. Başlangıçtan itibaren söz konusu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğaya sığınması günümüzde de devam eden bir gerçekliktir.
Özellikle bitkilerle tedavi, insanlığın tarih boyunca uyguladıkları yöntemlerdir. Yüzyıllardır süregelen bu uygulamalar bir kültür birikimine dönüşmüşlerdir. Halk bilimi bağlamında söz konusu uygulama ve pratikler, sosyal hayata ilişkin gelenek-görenek ve inançlar kapsamında değerlendirilmektedir.
Günümüzde halk hekimliği açısından bir takım hastalıkların sebebi büyüsel ve doğaüstü olaylara dayandırılır. Bu nedenle halk hekimliği uygulamalarında, halen devam eden fakat kökeni çok eskiye dayanan çeşitli mistik işlemleri de görmekteyiz. Hiç şüphesiz bu tip pratiklerin temelinde inanç yatmaktadır. Halen “kocakarı ilaçları” olarak da adlandırılan aslında birer “halk hekimi” olan bu tedavi şekillerine olan rağbeti günümüzde de görebiliriz. Bir nevi “geleneksel tıp” ya da “alternatif tıp” olarak da adlandırılan bu işlemler folklor çerçevesinde, “halk hekimliği” olarak adlandırılır.
BEDEN TEDAVİ ÖRNEKLERİ
- Ağırıların kesilmesi için “Sultan otu” denilen kokulu yabanî ot kaynatılıp suyu içilir.
- “Üç günlük” de denilen ve göz kenarlarında çıkan küçük sivilceler, okunmuş dokuz adet arpa tanesi ile çizilir. Daha sonra bu taneler evin çatısına atılır.
- Göz ağrısında, göze sarmısak sürülür.
- Arı ısırmasında, arının ısırdığı yere çamur, sirke veya sarımsak sürülür.
- Ateşi yükselen hastanın vücuduna, ezilmiş sarımsak ile sirke karıştırılıp sürülür.
- Baş ağrısı için alına çiğ patates bağlanır; ekşimiş ve mayalanmış hamur alna yapıştırılır veya el bileklerine ve alna “sıtma otu” denilen yabanî ot bağlanır.
- Bebek pişikleri için ahşap evlerin kuytu köşelerinde veya ağaç kovuklarında oluşan ağaç tozları pişiklere sürülür.
- Bertik tedavisi, Bertilen yere tavşan yağı bağlanılarak olur.
- Çıbanın üzerine ‘Sultan otu’ bağlanır veya kuru soğan, un ve sıvı yağ ateşte kızdırılıp çıbanın üzerine bağlanır.
- Sivilcelerin üzerine lokum koyulur.
- Çiçek hastası olanların vücuduna yakılan mısır çökeleğinin külleri sulu hale getirilip sürülür.
- Vücudun herhangi bir yerine batan dikeni çıkarmak için o bölgeye don yağı bağlanır.
- Diş ağrısında ağıran dişin üzerine karanfil çiğnenir; ispirto (rakı) tutulur; sarmısak konur veya yeşil ceviz yapraklarından su kaynatılıp ağran yerde tutulur.
- Ezilen veya vücutta fazla hasar gören yere koyun derisi sarılır.
- Göze kaçan bir şey varsa göze üzüm bağından elde edilen su konur; emzikli kadının sütü damlatılır veya pişirilen yumurtanın beyazı konur.
- Gözün içinde oluşan kırmızı küçük sivilcelerin tedavisinde, o göze bir kedinin dirseği sürtülür.
- Grip hastaları ballı ıhlamur çayı içer; karabiberli rakı kaynatılıp içilir veya kurutulmuş kuşburnu kaynatılıp suyu içilir.
- Mayasıl tedavisi için böğürtlenin kökü veya “Tetere ağacı” denilen ağacın yeni çıkan filizleri kaynatılarak suyu içilir veya kaplumbağa kanı içilir.
- İshal (‘Yürek sürmesi’) için kahve, limon suyuyla karıştırılarak yenilir.
- Kulak ağrısında, kabak kaynatılıp kulağın ağran yerinde tutulur.
- Kulak tıkanıklıklarında kulağa fitil yapılır.
- Bel fıtığında bel çekilir veya kavanozun içine fitil yakılıp belde tutulur ve sonra çekilir.
- Kalp çarpıntısında, güvercinin çıkarılan kalbi daha atarken çiğ olarak hastaya yedirilir.
- Kızamık hastalarına bol bol tatlı ve kuru üzüm yedirilir. Hasta çocuk ise çamaşırı 40 gün yıkanmaz ve çatıya serilmez.
- Konuşamayan veya kekeleyen çocuklara dana dili yedirilir.
- Karın ağrısı için kurutulmuş papatya kaynatılarak suyu içirilir.
RUH TEDAVİ ÖRNEKLERİ
Kurşun dökme
Kurşun döktürmek çok eski zamanlardan beri inanılan bir nazardan korunma yöntemi olarak yer almaktadır. Nazar, uğrama gibi kötü etkilenmeler, birtakım doğaüstü olaylarının rahatsızlıklar vermesi sonucunda, hasta olmadığı halde sıkıntılardan kurtulmak için, bozulan psikolojiden kurtulmak üzere yapılan kurşun dökme uygulaması bazı vücut rahatsızlıklarına da iyi geldiğine inanılıyor.
Çoğu kişiler kurşun döktürdükten sonra bir hayli rahatladıklarını ifade ediyor.
Kurşun dökmek için öncelikle kurşun, kurşun kepçesi, geniş maden bir kap, kurşundan külçeler, kumaş ve su gerekmektedir. Bir ocak üzerinde kurşun eritme kepçeleri ile kurşun eritilir ve dökülecek kişinin başından bir kabın içerisine dökülür. Bu esnada kişinin başına bir örtü örtülür ve herhangi bir sorun oluşmaması için bu uygulanır. Kızgın kurşunlar sağ ve sol el ile tutulan su dolu bir tas içerisine dikkatli bir şekilde boşaltılır. Bu arada besmele çekilerek kurşuncu ‘’benim elim değil Fatma anamızın eli’’ diyerek kurşunu döker. Sonrasında dökülen kişinin sırasıyla ayaklarına ve göbeğine kurşundan sürülür. Sonra kabın içerisinde bulunan su kişiye içirilir. Ayrıca rahatsız olan bölgelere de kurşunlu su sürmek suretiyle şifa bulması sağlanır. Bundan sonra önceden hazırlanmış ekmek ve su kuşların yemesi ve içmesi için yüksek bir yere koyulur. Kurşun dökene para veya değerli bahşiş de verilir.
Nazar olma
Hayranlık ve aşırı beğenme esnasında biraz da kıskançlığın etkisi ile gözlerden yayılan ışınların meydana getirdiği ve genelde bakılan nesnelerin bozulması, kırılması ya da eğer insansa sağlının bozulması şeklinde tezahür eden olaylar, halk arasında nazarla açıklanmaktadır. Nazar, canlı veya cansız bir varlığın başına kaza veya belâ gelmesine neden olduğuna inanılan bir bakıştır. Nazardan özellikle çocukların, hamilelerin ya da hayvanların etkilendiğine inanılır.
Bazı insanların çok beğendikleri insanlara veya eşyalara bakışlarıyla ve sözleriyle zarar verdikleri tarih boyunca görülmüş bir gerçektir.
Kamçı boyunda birçok insan nazarın var olduğuna inanır. Sık sık, “Pu, Nazar değimesin” sözünü duyarız. Bu ciddi veya şakadan da söyleniyor. Nazardan korunmak için yeni doğan çocukların kollarına kırmızı iplik, yattığı yastığa ise nazar boncuğu takılır.
Ana belirtiler baş ağrısı, kusma, yüksek ateş ve halsizlik.
Nazarın, çok övgü ve hayranlıktan kaynaklandığına inanılır. Geleneksel kültürden övgü ve fazla beğeniyle ilgili bir tabu yani yasak vardır. Başka birisinin güzelliğine, güzel kıyafetine fazla hayran kalmamak gerek. Yine de böyle bir duruma düşmeli olursak “Pu, nazar değmesin!” veya “Pis ve çirkin!” denir. İşte burada da ritüel tükürme zamanı. Yani burada bir şekilde fazla beğeniye, yapmaca bir hor görmede bulunmak, kötü büyüleri yanıtlamak amacıyla. Diğer taraftan tükürüğün sihirli gücüne de inanılır.
İnançlara göre, bazı insanlar “kötü göze” sahip ve bundan dolayı da nazarlamaya yatkın. Burada nedenler çok farklı olabilir. Bazılarında söz konusu olan kötü huylu olması. Yani onlar başkalarının mutluluğunu çekemez. Diğerleri ise kötü düşünceli değil, ama göz renkleri onları tehlikeli yapıyor- mavi ve yeşil gözlerinin nazarlama güçüne sahip olduklarına inanılır. Bundan dolayı nazardan korunmak amacıyla mavi boncuk taşınır, ki kötü gözlerin güçünü durdurmak için.
Halk geleneklerinde nazardan korunmak yöntemleri de mevcut. Biraz önce bahsettiğimiz tükürmenin dışında muska taşınması da önerilir. En yaygın olan kırmızı ipliktir, iplik kişinin koluna veya ayağına bağlanır veya eteğin ucuna dikilir. Bir şekilde kötülükleri kovmak amacıyla da marteniçkalar taşınır. Mavi boncuk, gümüş para, aynı zamanda sarımsağın, büyülere ve kötü güçlere karşı büyük güce sahip olduklarına inanılır. Özel muskalar hazırlanır ve şapkalara takılır, boynunda taşınır veya koluna bilezik olarak takılır, özellikle yeni doğan bebeklerde, genç kız ve yeni gelinlerde.
Bunların dışında nazardan tedavi etme yöntemleri de var.
Genellikle nazarı kovma törenleri farklı şekilde yapılır, ancak ortak yönleri de vardır-genellikle bu ateş başında yapılır, yeşil toprak çanak kullanılır, bu çanak içinde kor söndürülür veya nazar olan kişinin anlına tükürüklü bazı işaretler yapılır. Bu durumlarda büyüyü nazarı bozan kadın sık sık esnemeye başlar, ki bu da nazarın çok ağır olduğunun işaretidir. Bu durumlarda para istenmemesine inanılır, bundan dolayı büyücü kadının yanına gelenler, gönlünden kopardıkları paralı yere atar ve der ki: “Tutsun!” veya “Çare gelsin!”
Yazan: İbram Ahmed