Yazı: Mehmet Uzun
Salim çocuk, 1875 yılında Aytos’a (Aydos) bağlı Tranak (Dikenlik) köyünde dünyaya gelir. Salim’in doğuşu ile talihsizlikleri de başlar. Salim, henüz iki üç yaşlarında iken Plevne Savaşı başlar. Babası İsmail askerliğini yapmış olmasına rağmen yedek asker olarak savaşa gönderilir ve orada şehit olur. Küçük Salim ve ablası yetim kalırlar. Hal böyle olunca çaresiz kalan ana, çocuklarına kol kanat gerecek biriyle hayatını birleştirmek zorunda kalır ve komşu Sokoletz (Duvankaya/Doğankaya) köyünden Süleyman ağa ile evlenir. Yeni evine giderken iki küçük çocuğu da yanına alır. Fakat çocuklar bu ailede bekledikleri ilgiyi göremezler.
Salim, daha dokuz on yaşlarındayken, köyün zenginlerinden Hacı İbram’a çırak olarak verilir ve bu zengin aileye on yıl hizmet eder. Salim on yılını bu yemesi içmesi bol olan zengin ailede geçirdiği için, boylu poslu iri yarı ve bakımlı bir delikanlı olarak yetişir.
Salim yirmi yaşlarına gelince Ağa’sından helallik alır ve memnun olarak oradan ayrılıp Dikenlik köyündeki baba ocağına geri döner. Salim’i, köylüleri böyle iri yarı, boylu poslu görünce ona “Koca Salim” lâkabını takmışlar. Salim, baba ocağına yerleşince, iki, üç, yıl içerisinde evini barkını düzene koyar, ondan sonra bir aile yuvası kurmaya karar verir. Kendine eş olarak ayni köyden Murat Mustafa’nın güzeller güzeli kızı Gülsüm’ü seçer. Bu niyetini Gülsüm kıza da bildirir. Gülsüm kızdan da olumlu cevap gelince iki genç arasında aşk ateşleri alevlenmeye başlar.
Salim bir gün, sürüsünü otlattığı Kapı Bayırı ormanında bir kızılcık ağacından üç çatallı bir öreke sopası keser, onu güzelce süsler ve bir demet kır çiçeğiyle Gülsüm kıza gönderir. Gülsüm kız da bu gelen hediyelere karşılık Salim’e kendi eliyle nakışladığı bir pullu mendil gönderir. İki aşığın arasında mutluluk filizleri yeşermeye devam eder. Böylece iki genç aşık gizlice su yollarında, pınarlarda buluşup konuşmaya başlarlar.
Ne kadar gizli olsa da bu iki gencin aşkı Gülsüm kızın ailesine ulaşır. Gülsüm’ün ailesi Salim’den vazgeçmesi için baskı yapar. Fakat bu baskılar Gülsüm kızı Salim’den vazgeçiremez.
Diğer yandan aile, kızlarının Salim’i sevdiğini bildikleri halde, ona eş seçme hakkını vermezler ve Gülsüm’ü Hacı Ahmetoğlu Mustafa’ya nişanlarlar. Fakat Gülsüm bu nişanı kabul etmez, çok sevdiği Salim’den vazgeçmez.
Gülsüm kız bu işe çok üzülür, bir mum gibi erimeye başlar. Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen Gülsüm kız Salim ile arayı sıcak tutmaya gayret eder ve Salim’e kendisini kaçırması için haber üstüne haber gönderir. Salim de sevdiği kızın daha fazla üzülmesini istemez ve kaçırmaya karar verir.
Aylardan Ramazan ayı olduğu için kaçmak kaçırmak işi de köyün erkekleri teravih namazına gidince olacaktır. Öyle de olur. Ailenin erkekleri camiye gidince, Gülsüm kız bohçasına üç beş giyim eşyası koyup bohçayı koltuğuna alıp feracesini çullanır. Anasına, ben komşuların makinesinde bir yelek dikeceğim der ve böyle bir bahane ile evden çıkar. Ayarladıkları yerde Salim ile buluşurlar. Salim de hazırlığını yapmış ne olur ne olaz diyerek, bıçağını tabancasını beline sokmuş. Bir birini seven iki genç el ele tutunarak gecenin karanlığında Dobromir (Kayrakmahalle) yolunu tutarlar.
Gecenin geç saatlerinde Kayrakmahalle’ye varırlar ve bir tanıdık hanenin kapısını çalarlar. Çaldıkları kapı köyün muhtarı Hacı Osman’ın kapısıdır. Muhtar kapının bu saatte çalınmasına sinirlenir. Siz kimsiniz gecenin bu saatinde burada ne arıyorsunuz, deyince Salim muhtara kendini tanıtır. Ben bu kızı kaçırdım bize yardımcı olmanı istiyorum, der. Ondan sonra muhtar onları evine alır, fakat arkadan gelen olur şüphesiyle onları evin samanlığına saklar.
Gülsüm kızın ailesi kızlarının nişanlısını bırakıp başkasına kaçmasına çok kızarlar. Murat Mustafa ve altı oğlu silah bıçak kuşanarak köşe bucak onları aramaya çıkarlar, fakat izlerini bulamazlar. İki genç bu samanlıkta üç gün saklanırlar.
Ne kadar gizli tutulsa da; saklandıkları yer, köy eşkıyaları Kıvrak ve Veli’nin kulağına gider ve bu iki eşkıya Gülsüm kızı Salim’in elinden almak için harekete geçer.
Bir gece yarısı samanlığın kapısını çalarlar kendilerini hane sahibinin yakınları olarak tanıtırlar. Bu işten hane sahibinin haberi yoktur. Eşkıya Veli, Salim’e şöyle seslenir: “Salim, sizin burada saklandığınızı bazı kişiler öğrenmiş. Sizi burada bulurlar ve öldürürler” diyerek onları korkuturlar. “Biz sizi Hacımahalle’ye daha güvenli bir yere götürelim” diyerek gençleri ikna ederler ve Hacımahalle köyüne hep birlikte yola çıkarlar.
Gece karanlık, hava bulutlu, şimşek çakınca bir birlerini görebiliyorlar fakat yanındakilerin kimin nesi kimin fesi olduklarını bilmiyorlar… Ta ki Kamçı nehrine vardıklarında gerçek yüzlerini görüyorlar.
Eşkıyalardan biri havaya bir el ateş ederek, “Salim ya kızı bırakacaksın ya da öleceksin” der. O anda aralarında silahlı çatışma çıkar. Eşkıyaların silahından çıkan bir mermi Gülsüm kızın kalbine isabet eder. Gülsüm kız, “Yandım anam!” diye çığlık atarken eşkıyalar geri kaçarlar.
Salim ağır yaralı Gülsüm kızı sırtına alır, Deli Kamçı’yı geçer. Hacımahalleye varınca Salim’in üstü başı al kan olur. Köyün kenarına ulaştıklarında köy halkı sahura kalkmış, evlerin pencerelerinde gaz lâmbası ışığı görünmektedir. Gülsüm kızın durumu her geçen saniye ağırlaşmaktadır. Salim, ağır yaralı Gülsüm’ü Boz Osman’ın samanlığının önüne yatırır ve Boz Osman ailesinden yardım ister. Fakat yardım edilecek bir şey kalmamıştır… Gülsüm artık son nefesini vermiştir.
Salim büyük bir üzüntü içinde Gülsüm kızın naaşını Boz Osman’ın ailesine bırakır ve Dikenlik köyüne döner. Bu üzücü olayı yakınlarına anlattıktan sonra, Aytos’a gider ve teslim olur.
Kızı kaçırıp ölümüne sebep olduğu için Salim’e 6 yıl hapis cezası verilir. Salim davayı istinaf eder ve “Gülsüm’ün ölümüne sebep olanlar Kıvrak ile Veli. Bu ceza onlara verilmeli” der ve davanın yeniden görülmesini talep eder.
O yıllarda bu bölgenin ünlü hocalarından Abdullah Efendi, Çiftlikmahalle Medresesi’nde kadıdır. Davanın adaletli bir şekilde görülmesi için, medrese bahçesinde bakılmasını sağlar ve dava medresede bakılır. Duruşma başlar, sanıklar dinlenir ve Kıvrak ile Veli’nin suçlu oldukları anlaşılır. Hemen Salim’in bileklerinden kelepçe sökülür ve Kıvrak’ın bileklerine takılır, Veli ise tutuksuz yargılanır.
Not: Bilgiler Koca Salimin torunu, Adem Salim’den alınmıştır!
GÜLSÜM KIZI DESTANI TÜRKÜSÜ (derlemede ufak hatalar olabilir!) Gülsüm kızın destanına başladık, Annelerin gözlerini yaşlattık. (x2) Anne baban sizin, nice yaşlıdır. Ağlamasın anam babam Gülsüm’üm diye, Yanarım gençliğime doymadım diye. Anne ben oturdum yelek dikmeye, Salim geldi beni alıp gitmeye. (x2) Dikenlik’ten çıktım başım selâmet, Kamçı Boyu’na vardım koptu kıyamet. (x2) Düşe kalka vardık Kayrak Mahalle’ye, Vardık anam çağırdık biz bir haneyi. (x2) Hane sahibi aldı bizi de içeri, Ardımızdan geldi bir yeniçeri. (x2) Kayrak Mahalle’den çıktık koptu fırtına, Salim, ben vuruldum, bindir sırtına. (x2) Gide gide anneciğim, gidemez olduk, Sarardım da soldum, bilinmez oldum. (x2) Kayrak Mahalle ile Hacı Mahalle’nin arası, Beni kurşun vurdu, sızlar yarası. (x2) Suyumu koysunlar kazan dolunca. Kefinimi diksinler boylu boyunca. (x2) Söyleyin Salim’e Aydos’a gitsin, Bu bizim davamız tezcecik bitsin. (x2) Bu destanı dinleyen bir dua etsin. Genç yaşında ölen Gülsüm’e diye. (x2) Yansın anam babam, genç kızım diye Yanarım gençliğime doymadım diye. Yansın anam babam, Gülsüm’üm diye Yanarım gençliğime doymadım diye