Kaleme alan: Oktay Aliev
Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan Türkleri aktif rol oynar. Bulgaristan’ın savaştığı her cephede bulunup orada sayısızca kahramanlıklara imza atanların birçoğu şehit, birçoğu da gazi olmuştur. Onlardan biri Dobruca cephesinde yaklaşık üç yıl bulunmuş olan Gazi Topal Nasuh’tur (Nasuf Emrullah Sadullah). Onun hayat hikâyesinden pek çok ders çıkartılabilir. Hayatta olan kızı Cemile Nasuf (d. 1937) ve oğlu Ahmet Nasuf (d. 1942-2022), onun hikâyesini hala muhafaza etmekte ve torunlarına anlatmaktadır.
Nasuf Emrullah Sadullah, 13 Ağustos 1889 yılında Vetovo (Vetova) köyünde doğmuştur. Anne ve babası Kırım Tatarıdır. Babası Emrullah Sadullah 1858’de büyük bir ihtimalle Kırım’da, annesi Ayşe Kadirova ise 1861’de doğmuştur. Emrullah’ın babasının ismi Sadullah’tır. Nasuf un kızı Cemile Nasufova’nın anlattığına göre dedesi Emrullah, Vetova’ya geldiğinde bebekmiş.
Bir gün Emrullah’ın annesi onu emzirirken asker (veya polis) görerek korkmuş ve “hııı” diye seslenmiştir. Bu olaydan sonra hayatının sonuna kadar böyle kalmıştır. Cemile Nasufova’nın anlattığına göre, kendisi o doğduğunda (1937) Nasuf’un anne ve babası çoktan vefat etmiştir. Nasuf’un torununun anlatımına göre dedeleri Kırım’ın Kerç bölgesinden gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce büyük bir ihtimalle Nasuf ileride eşi olacak Sabriye Mehmedali ile nişanlanmıştır. Sabriye Hanım (köyde “Yakıcı Sabriye” diye bilinir) 15 Temmuz 1901’de Vetova’da Mehmedali ve Cemile’nin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası Mehmedali tarlalarını, varını yoğunu satarak hacca gitmiştir. Fakat orasının iklimine, sıcaklığına dayanamamış ve Bulgaristan’a dönerek oğluna onu Varna’dan alması için haber göndermiştir. Vetova köyünün camisinde tespit ettiğim bir mezar taşı büyük bir ihtimalle ona aittir. Taşta, Osmanlı Türkçesi yazıdan anlaşıldığına göre, Hacı Mehmedali 1326 hicrî, 1908/1909 miladi yılında vefat etmiştir.
Nasuf, Emrullah ve Ayşe’nin ortanca oğludur. İlk oğullarının ismi Yusuf’tur (11 Ocak 1886 – 20 Haziran 1958). En küçük oğullarıysa Ramadan’dır (27 Mart 1893- ?). Nasuf ve Yusuf, Birinci Dünya Savaşı döneminde vatanlarına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Yusuf, dönemin çarı olan Ferdinand’ın çarlık ahırında, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da, atçı imiş. Kendisi hiç cepheye gitmemiş ve sağ salim köyüne dönmüştür. Fakat aynısını kardeşi Nasuf için söyleyemeyiz. Nasuf, 1916’da “Allı yeşilli camlı trenle” Köstence’ye, cepheye gitmiştir. Muharebe, Köstence’den trenle yarım saatlik bir mesafedeymiş. Yanında köydeşi Ömer Seliahmed de vardır. İkisi omuz omuza düşmana karşı savaşırken, Ömer göbeğinin üzerinden aldığı kurşunla yaralanır. Arkadaşı Nasuf yanına yardımına koştuğunda yakınlarında bir bomba patlar ve o bombanın şarapneli ile yaralanan Nasuf yıllar sonra kızı Cemile’ye “Ayağımı sanki alıp koparıp gitti” demiştir. Olayın şoku ve sıcaklığından ayağının koptuğunu sanan Nasuf, ayağına baktığında onu yerinde görür fakat bir şarapnel parçası ayağına saplanmıştır. Ondan önce yaralanmış olan Ömer ise bombadan bir çizik dahi almadan kurtulmuştur.
Fakat bu hikâyeyi bana Cemile Nasuf başka türlü anlattı. Cemile Nasuf’a göre, ki ona babası Nasuf Emrullah aktarmıştır; ilk önce Nasuf taarruzda yaralanmış ve köydeşi Ömer Seliahmed sırtından şinelini (asker paltosu) çıkararak onu örtmüş ve taarruza devam etmiştir. Kısa bir süre sonra Ömer de düşman tarafından feci bir şekilde yaralanmıştır.
Adem Sabri ve İskender Nasuf’un anlattığımı mı, yoksa Cemile Nasuf’un aktardığı mı doğru maalesef tam olarak bilinmemektedir. Bu olayın üzerinden 100 yıldan fazla geçmiştir ve kanaatimce gerçeği iki anlatımın ortasında bir yerlerde aramamız gerekiyor.
Nasuf Emrullah’ın anlattığına göre, orada bulunan Alman doktorlar tarafından ameliyata alınmıştır. Muhtemelen ayağı kangren olan Nasuf’un ilk denemede diz kapağından aşağısını testere ile kesmişler. Fakat kangren diz kapağının üzerine geçince bu kez diz kapağının üzerinden yeniden bacağını kesmek zorunda kalmışlardır. Bu olayı kendi çocuklarına Nasuf şöyle anlatmıştır: “Evlatlarım, testere ile kestiler, duydum (hissettim)”. İkinci ameliyatta ayağının geri kalan kısmının eklem yerinin dört parmak aşağısından kesilmiştir. Böylece Nasuf, sağ ayağını kaybetmiştir ve hastanede tedavi gördükten sonra cephede 3 yıl geçirmiştir. Cemile Nasuf’un anlattığına göre babası onlara: “Okoptan [Mevziden – O.A.] çıktım yan basa, basa. Ciğerlerim koptu kan kusa, kusa. Of gençliğim eyvah” diyordu.
Savaş, 1918’de Bulgaristan açısından sona erdiğinde, tüm askerler doğdukları toprakların yolunu tutmuştur. Tam tarihi bilinmiyor, ama büyük bir ihtimalle o civarda Nasuf köyüne geri dönmüştür. Hikâyesi Cemile Nasuf tarafından bana şöyle aktarıldı: “Bizim derelerde pınarlık vardı. Annem de o zaman su çekmeye gitmiş. O, oradayken uzaktan koltuk değneği ile gelen bir asker görmüş. “Benim eşim de böyle gelecek askerden, besbelli” demiş annem. Oysa, gelen kişi babammış. Eve gelmiş, annem girmiş odadan içeri, babam sıkılmış annemden. Soyunsun diye giysilerini vermiş, babam da “çık sen” demiş anneme, kendisini göstermek istememiş. Giyinmiş çıkmış. O sırada annemin annesi Cemile “siz nasıl geçineceksiniz?” diye sormuş. İstersen ayrıl demişler anneme. Annem de kaderim böyleymiş, kısmetim buymuş, ayrılmayacağım.”
Nasuf Emrullah savaştan döndükten sonra emekli maaş almaya başlamış. Bacağını verdiği, savaştığı devlet onu hiç bir zaman unutmamış ve göz kulak olup 3 adet protez yaptırmış. Her 2-3 yılda bir, yeni ayakkabı göndermiş. Nasuf, maaşından arttırdığını toprak almaya ayırmış ve 60 dönüm tarla biriktirerek onları her yıl işletmiş. Bir ayağıyla tarlada büyük bir gayret göstererek çalışmış ve didinmiş. Yetişemediği yerde çırak tutarak yardım almış; bir müddet sonra da oğulları ve kızları yetişerek ona yardımcı olmaya başlamışlar.
Nasuf ve Sabriye’nin 6 çocukları olmuş: İsmail/Hüsmen Nasuf (1924-1995), Ayşe Nasuf (1928-2007), Fatme Nasuf (1931-2016), Osman Nasuf (1935-2016), Cemile Nasuf (1937) ve Ahmed Nasuf (1942). En büyük oğlu İsmail veya Hüsmen (iki ismi vardır) saraç zanaatını öğrenmiştir. Vetova köyünün dönemin zengin Bulgarları, oğullarına zanaat öğretmek için Yakub isminde bir saraç ustasını Şumnu’dan getirtmişler. Onun yanında çırak olan İsmail, saraç ustası olmuş. İskender Nasuf’un (İsmail’in büyük oğludur) anlattığına göre, daha sonra Yakub ile akraba bağı olduğunu öğrenmişlerdir. Saraçlık sertifikası, oğlu Fedail tarafından halâ korunmaktadır. Osman Nasuf ise Razgrad’ta (Hezargrad) Türk pedagoji okulunu bitirerek Vetova‘da Türk mektebinde öğretmen olmuş. Nasuf çok ileri görüşlü, eğitime büyük saygı ve önem veren biri olduğu için evlatlarını ya okutmuş ya da zanaat sahibi yapmıştır. Aynı zamanda kendisi çok dindar biriymiş. Kızı Cemile Nasuf’un anlattığına göre, bir ayağıyla pencerenin tahtasına dayanarak ölümüne kadar beş vakit namazını hiç bırakmadan kılmış.
İkinci Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) Bulgaristan, 1 Mart 1941 yılında Naziler’in tarafında saf tutarak savaşa katılmıştır. Savaşın gidişatı Naziler’in düşüşüne kadar gitmiştir. O sırada, 5 Eylül 1944’te Sovyetler Birliği, Bulgaristan’a savaş açmıştır. 9 Eylül’de ise komünistler darbe yaparak Çarlık Dönemini sona ermiştir.
Bulgaristan, yeni ve kökten sosyo-ekonomik ve politik değişime gitmiştir. Ruslar, Bulgaristan’a girdiğinde Vetova köyünden de geçmişlerdir. Cemile Nasuf o zaman 7 yaşındadır ve bu olayı kendi gözleri ile görmüştür. Bir gün Ruslar evlerini basarak onlardan atlarını almış ve atları koşacak birini aramışlar, fakat o sırada evde sadece ayağı kesik Gazi Nasuf, eşi Sabriye, kızları Cemile ve sakladıkları 9 yaşındaki oğulları Osman vardır. Ruslar atları koşacak insan bulamayınca evden çıkmışlar, fakat Osman merak ederek pencereden askerlere bakmış. Bunu gören askerler hiddetlenip geri dönmüş ve silahlarına süngü takıp eve tekrar girmişler. Çaresiz olan Nasuf, yerde oturuyormuş. Eşi Sabriye bunu görünce askerlere karşı soba maşasını sallayarak: “Oğlumu bırakın, beni alın!” demiş. Bunun üzerine askerler bir şey yapmadan evin ahırından aldıkları iki atla ayrılmışlar. Yaklaşık iki yıl sonra onları geri getirmişler. Gelen Rus askerlerini gördükten sonra Sabriye Hanım şöyle demiş: “Nerelerini gezdiniz, hayvanlarım?”. “Atlar anneme yanaştı, unutmamışlardı” diye bitiriyor hikâyeyi Cemile Nasuf.
Bu olaydan 7 yıl sonra, 1951 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye büyük bir göç başlamış. Bu yılın sonunda Kızılay’ın kongresinde, sunduğu raporlara göre Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaklaşık 154.000 Türk göç etmiştir. Vetova köyünden de pek çok Türk, Türkiye’ye göç etmek için yollara düşmüş, fakat bazıları amacına ulaşamamıştır. Bunlardan biri de Gazi Nasuf ve ailesidir. Onlar, evini buraya yerleşen Makedonlara satmış, geri döndüklerinde de Makedonlarla beraber bir müddet yaşamışlardır. Cemile Nasuf onlardan birinin adını halâ hatırlamaktadır: “İsmi Nadejda idi” diyor. Devlet politikası olan kolektivizasyon, Nasufu da etkilemiştir. Kendisi, topraklarını ve hayvanlarını 1950’li yılların başında vermek zorunda kalmış. Birinci Dünya Savaşı kahramanı Gazi Nasuf Emrullah hayata gözlerini 12 Aralık 1955 yılında 66 yaşında kapatmıştır.