Yazı: Emel Balıkçi-Şakir
Bununla ilgili adetler, Şubat ayının ortasında (ayın ondördü) yapılıyormuş. Toprağa “cemre düşmesi” yeryüzünün genel ısınmasıyla ilgilidir.
Cemrenin düştüğü gün bir ailede en yaşlı kadın ateşteki külleri bir kaba doldurur, avludaki karın üzerine bir daire şeklinde serpermiş.
Bu, ne anlama gelmektedir? Karakış, aylardan beri hakimiyetini sürdürüyor, insanlara, hayvanlara binbir azaplar çektirmiş… Haydi, gitsin artık! Bu da ancak karakışın gözlerine kül doldurmakla, yolunu kızgın korlarla keserek, mümkün olacaktır. Örnek:
“Kalk, git artık Ayı dede, paslanma sede (sade) Cemre düştü su üstüne, аl sana kül ak üzüne (yüzüne). Kara çömlekler boşandı, аmbarda elek aşındı. Zabanın oku kurudu, bucakta kül çürüdü…”
Ayrıca daire içinde kalan kış, çıkış yolu bulamayıp mahvolup gider.
Başka bir inanış da bunu doğrulamaktadır. Kış, kar kendini unutan, tembel bir nesnedir. İnsanların, alıp başını gitmesini hatırlatmaları bu yüzden olacaktır.
Cemrenin düştüğü gün karla buzla kaplı yollara kış aylarında olduğu gibi kül, kum çakıl döşetmezler artık. Ot, çöp, çiçek kırıntıları serperler. Bu eylemde de büyük bir anlam gizlenir. Toprakanaya bir uyarıdır bu! Ağaçlar, otlar, çiçekler sana dönüş için hazırlar. Onun sıcak bağrında olmak isterler… Bundan sonra birçok tohumların çimlendirilmesine de geçilir.
Cemre ile ilgili düzenlenen bir başka olay da “yeni ekmek”tir. Daha sabahtan ekmek mayası, nohut unuyla karıştırılıp, yoğrulur. Buna yoğurt da ilave edilir. Ve sonra küçücük ekmekler halinde ailenin fertlerine dağıtılır. Bu ekmeciklerin nefis bir tadı vardır. Taş gibi sert olsun gene de yenir.
Evde eski ekmekten kalıntılar, kırıntılar toplanıp kurda kuşa verilir. Bu günden sonra onlar da kendi nafakalarını kendileri aramalılar.
Hıristiyanların ortak olduğu yerleşim yerlerinde bu bahar canlanışı, güzel bir halk deyimiyle anlatılmıştır: “Atanas geldi, yaz geldi!” Yaz, ırk, din ayrımı yapmaksızın herkese gelmiş demektir!”
