Bağlantı haritası Anasayfa » Bulgaristan Türkleri Edebiyatı

Bulgaristan Türkleri Edebiyatı

Kaleme alan: Rüstem Aziz -Karakurt

Bulgaristan, Türkiye’nin kuzeydoğu komşusu. 500 yıl Osmanlı idaresinde bulunduktan sonra 1877–78 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında prenslik haline gelmiş, 1908 yılında tam bağımsızlığına kavuşmuş bir devlet. Tarihimiz, edebiyatımız yüzyıllar içinde kaynaşmış, savaşlar ve göçler sonucunda ülkedeki Türk nüfusun sayısı hızla azalmış. Yapılan son 2021 nüfus sayımına ilişkin resmi açıklamaya göre, yaklaşık 111 bin metre karelik ülkenin nüfusu 6 milyon 876. Batı ülkelerine yerleşmiş olanların çoğunun Bulgaristan ile ilişkisini neredeyse kesmiş olduğunu, Türkiye’deki çifte vatandaşlığı bulunanları dikkate alırsak, halihazırda Bulgaristan nüfusu 6 milyon cıvarında. 2011 yılında yapılan son nüfus sayımına göre 750 bin Türk asıllı yaşıyorken, 2021 nüfus sayımı açıklamasına göre kendisini Türk olarak tanımlayanların sayısı 508 bin 378’e düşmüş. Şöyle ki, nüfusun yüzde 8.4’ü Türk asıllı vatandaşlar ve bunların yüzde 48,4’ü başlıca 5 ilde bulunuyor: Kırcaali’de nüfusun yüzde 64,5’i, Razgrad’da (Harezgrad) 50,4’ü, Tırgovişte’de (Eski Cuma) yüzde 37,7’sini, Silistre’de yüzde 37,1’iini, Şumnu’da yüzde 31,3’ünü Türkler oluşturuyor.  

Bulgaristan yazılı Türk edebiyatı çoğu araştırmacılar tarafından 1878’de Bulgaristan Devletinin kuruluşundan 1944’e kadar süren dönem (1878-1944), 1944-1989 arası dönem ve 1990’dan günümüze kadarki dönem olmak üzere üçe ayrılmış bulunuyor. Şu ana kadar Türkler, Türk asıllılar dedim. Milli azınlık, etnik azınlık, Türk azınlığı demedim. 21. Yüzyılda, Avrupa Birliği üyesi demokratik Bulgaristan’ın Anayasası bizlere bu hakkı vermiyor. Türk azınlığın resmi makamlarca nasıl tanımladığını gösteren birkaç basit örnek vereyim:

-1950 yılına kadar Bulgaristan Türkleri Türk Azınlığı şeklinde ifade ediliyordu. Ancak

-1950–1965 yılları arasında bizlere Türk Ahalisi denildi.

-1965–1976 yılları arasında Türk Kökenli Bulgaristan Vatandaşı şeklinde ifade edildik.

-1976-1984 yılları arasında bizlere Bulgar Türkleri deniliyordu

-1984-1989 yılları arasında, yani Bulgarlaştırma anlamındaki o sözümona Soya Dönüş Süreci döneminde Müslümanlaştırılmış Bulgarlar tabiriyle Bulgar soyundan gelme sayıldık.

-1990 itibariyle günümüzde Bulgaristan Anayasası’nın 36. maddesinin 2. fıkrasında Türk azınlık yerine Anadili Bulgarca Olmayan Vatandaşlar ifadesi bulunuyor.

Şöyle ki, Bulgaristan’daki Türk varlığının tanımı tarihsel süreç içinde gerçek duruma, somut şartlara göre değil, politik konjonktüre göre sık sık değiştirilmiştir. Üstelik bu değişiklik öyle bir gelişme göstermiş ki, giderek hem Türk sözü, hem de azınlık sözü neredeyse gündemden kalkmış. Bu hususun elbette ki, edebiyatımızdaki durumu ve gelişmeleri yakından ilgilendirdiğini belirtmek yerinde olur.

            Bulgaristan yazılı Türk edebiyatını gereği gibi irdelemek, başlı başına büyük bir konu ve elbette ki, derginin imkanları dahilinde değil. Burada son iki döneme, yani 1944-1989 arası ve 1990 sonrası döneme ilişkin kimi gelişmelere, kısaca da olsa değinmekle yetinelim.

Bulgaristan Türk Edebiyatı 1944’e kadarki dönemde bir dereceye kadar kendini korumuş olmakla beraber, kayda değer büyük bir gelişme göstermemiştir. 1950’lerde ve 1970’lı yıllarda yetişen sanatçılar, Bulgaristan Türkleri edebiyatına yeni yaklaşım getirmiş, yeni bir içtenlik kazandırmıştır. 1950’lli yılların başlarında edebiyatın ön sıralarında yer alan Selim Bilâlov, Riza Mollov, Kemal Bunarciev, Yusuf Kerimov, Enver İbrahimov, Salih Baklaciev, Süleyman Gavazov, Hasan Karahüseyinov vb. birinci kuşak sanatçılar grubunu oluşturuyor.

            Merhum değerli şairimiz Habibe Ahmetova’nın Kırcaali Haber gazetesinin 20.05.2016 tarihli sayısında, konuyla ilgili yazasında belirtti gibi, İkinci kuşak sanatçıların başında Ahmet Şerifov, Sabri Tatov, Ahmet Tımışev, Niyazi Hüseyinov, Muharrem Tahsinov, Lütfi Demirov, Mehmet Bekirov, Sabahattin Bayramov, Halit Aliosmanov, Lâtif Aliev, İshak Raşidov, Mehmet Davudov, Mehmet Çavuşev, Nevzat Mehmedov, Ömer Osmanov, Recep Küpçü, Ali Kadirov ve daha bir sıra yazar ve şair bulunmaktadır.

            İkinci kuşağın bir devamını oluşturan ve edebiyatımıza değerli eserler kazandıran sanatçılardan Mustafa Mutkov, İsmail Çavuşev, Faik İsmailov, Halim Halilibrahimov, Süleyman Yusufov, Durhan Hasanov, Osman Azizov, Şaban Mahmudov, Şahin Mustafaov, Naci Ferhadov, Sabri İbrahimov, Ali Bayramov, İslâm Beytullov, Turhan Resiev, Ahmet Eminov, Aliş Saidov, Mustafa Çetev, Mehmet Sansarov, Ali Durmuşev ve adlarını sayamadığım daha birçokları üçüncü kuşak sanatçılar gurubunun başında bulunmaktadır. Söz konusu alt dönem edebiyatında kadın sanatçılarımızdan Mefkure Mollova, Nadiye Ahmedova, Lâmia Varnalı, Necmiye Mehmedova ve Nebiye İbrahimova değerli eserleriyle varlıklarını kanıtlamışlardır.

            İkinci ve üçüncü kuşak sanatçılarda yeni edebî yaklaşımlar belirmiş ve özellikle şiirde hızla gelişme kaydedilmiştir. Ayrıca Recep Küpçü, şiirde duygusallığı güçlendirmiş, Mefkure Mollova şiire ince bir lirizm getirmiş, bazı şairlerimiz ise şiirimize yiğitlik unsurlarının güçlenmesini sağlamıştır. Böylece Bulgaristan’da Türk şiiri kişisel bir özgürlük kazanmıştır. Bu edebiyatımızın önemli özelliklerinden biri, sanatın diğer kollarıyla, halk sanatlarıyla, folklorla, köyle bağlantısını kesmemesidir. Hasan Karahüseyinov ve Lâtif Aliev Bektaşi ortamından gelerek köy ortamının toplu görünümünü canlı bir bakışla ölçerek geleneksel ve duygusal bir hava içinde canlandırmayı başarmışlardır. Lütfi Demirov ise köylü şairi sıfatını kazanarak, köylü pastoral anonim halk şiiri türünde yazmıştır. Bu eğilimi Niyazi Hüseyinov, Şaban Mahmudov, Süleyman Yusufov, Şahin Mustafov, Faik İsmailov, Naci Ferhadov, Ahmet Eminov, İsmail Çavuşev gibi şairler de sürdürerek, geleneksel folklordan bir köylü şiir akımının daha belirgin çizgilerle gelişmesini sağlamışlardır.

            Sosyalist dönemde Bulgaristan Türklerinin edebiyatını değerlendiren antolojilerde özellikle belirtildiği üzere, hikâye türünde Selim Bilâlov, Kemal Bunarciev, Ahmet Tımışev, Sabri Tatov, Hüsmen İsmailov, Muharrem Tahsinov, Halit Aliosmanov, Ali Kadirov, Mehmet Alev, Mustafa Bayramali, Halim Halilibrahimov ve daha birçok sanatçımız değerli eserler verdiği kaydediliyor. Uzun hikâyede İshak Raşidov’un isimleri bulunuyor. Roman türünde ilk adımın 1960’da atılmış olduğu kaydedilip Sabri Tatov’un ilk romancımız olarak edebiyatımızda yer edindiği yazıyor. Mizah ve fıkra alanında da Mehmet Bekirov, Ahmet Tımışev, Turhan Rasiev, Ali Durmuşev, Nihat Altınok vb. üstatlarımız bulunuyor.

Önemli bir gelişme olarak, sahne eserleri türünde de başarı sağlandığını, bu edebî türde Yusuf Kerimov, Hasan Karahüseyinov, Sabri Tatov ve daha birçok sanatçının ilginç eserler verdiğini de belirtemeden geçemeyiz. Ayni şekilde çocuk edebiyatı da bu dönemde oldukça gelişmiş ve çocuklar için hayli şiir ve düzyazı eserleri yazılmıştır. Çocuk edebiyatının gelişmesi Ahmet Şerifov ile başlayıp Nevzat Mehmedov, Nadiye Ahmedova, İshak Raşidov gibi birçok sanatçının eserleriyle zenginleşip gelişmiştir.

            Eleştiri türünde ilk adımlar 1948/50’de atılmış ve 1950’lerde geliştirilerek 196O’lı yıllarda, Türkçe yayımlanan sanat eserleri değerlendirilmiş, eleştiri alanında başarıyla çalışanlar arasında Riza Mollov, İbrahim Tatarlı, İshak Raşidov, Mehmet Çavuşev ve İbrahim Beytullov gibi araştırmacılar önemli yer almıştır.

Bulgaristan’ın sosyalist rejimden sonra kapitalist rejimi yeniden yaşamaya başladığı  dönem 1989 yılındaki Büyük Göç yılı olarak tanımlanabilir. Çünkü o zaman ve daha sonraki yıllarda başta öğretmen, yazar, şair, gazeteci, ressam vb. olmak üzere, yaklaşık yirmi bin Bulgaristan Türkü aydının Türkiye’ye göçettiği tahmin ediliyor. Bu ise Bulgaristan Türklerinin aydın kesiminin hayli azalmış, önemli ölzüde güç yitirmiş olduğu anlamına geliyor.  

Buna rağmen, Bulgaristan’da aydınlıkçı çabalarını sürdüren aydınlarımız, kültürün değişik alanlarında ve özellikle edebiyat alanında kimliğimizi belirleyen ana unsurları, geleneklerimizi yaşatmak ve geliştirmekte kararlı olduğunu göstermiş, gösteriyor. 1990’dan bu yana demokratikleşme yolunda adımlar atmaya çalışan Bulgaristan’da Türk yazını, edebi değeri oldukça yüksek eserlerle zenginleşmeye devam ediylor. Son çeyrek yüzyıl içinde edebiyatımız, bütün idari, hukuki ve mali zorluk ve engellere rağmen, kayda değer gelişme gösteriyor. Bu dönemde bir çok şair ve yazarımız değerli eserler yarattı. Bu dönemde basılan Türkçe kitap sayısının bini aştığına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu rakam bizler için önemli bir rakam. Çünkü edebiyata olan ilginin artmakta olduğunu gösteriyor. Bu olgunun başlıca sebepleri arasında, ülkenin edebiyat alanında sansürün son derece sıkı olduğu totaliter rejimden, serbest piyasa rejimine geçilerek, dünyayla ve özellikle Türkiye ile, bu arada edebiyat çevreleriyle ilişkilerin hızla genişlemesi var. Bu sebeplerden bir diğeri, bu dönemde edebiyata özel önem veren Türk kültür derneklerinin, halk kültürevlerinin hayli artmış olması. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tüm dünyaya açık TEDA projesi dahilinde Türk edebiyatının yüzlerce eserinin Bulgarcaya çevrilip basılması, Türkiye’nin adını dünyaya duyuran yazar ve eserlerin aydınlarımıza da ulaşmış olmasını da bu önemli sebeplerden biri sayabiliriz.

Kimileri bu fani dünyayı terketmiş olsa da, edebiyatçılarımızın bazılarını anmak yerinde olur. İsmail Çavuşev, Naim Bakoğlu, Turhan Rasiev, Aliş Saidov, İsmail Yakubov, Kadir Osmanov, Ali Durmuşev, Sabri İbrahimov, Mehmet Alev, Saffet Eren, Habibe Hasan, Ali Durhanov, Rüstem Aziz – Karakurt, Mustafa Bayramali, Bayram Kuşku, Habil Kurt, Nurten Remzi, Emel Balıkçı, Hasan Üzeyir, Mehmed Keçici ve daha nice yaratıcımız edebiyatımıza değerli katkıda bulunmuştur. Ayrıca genç kuşakların temsilcileri de bu geleneği sürdürmektedir. Burada Şefika Refik, Resmiye Mümin, İsmet İsmail, Hatice Durgut, Aysun Ramadan, Fatme İbrahim gibi isimleri rahatlıkla sayabilirim. Elbette Bulgarca eserler veren Türk asıllı yaratıcılarımız da var. Bunların arasında Mümün Tahir, Ahmet Emin Atasoy, Nevin Sadıkova, Vildan Bayramova, Vildan Sefer, Selver Alieva vb. sayabiliriz.

            Değerli üstadımız İsa Cebeci Kasım 2009’da İzmir’de uluslararası edebiyat etkinliğindeki sunumunda, Türkiye’ye göç etmiş yazar ve şairlerimizin isimlerini şöyle zikrediyor: “Daha önceki yıllarda göç etmişleri de dahil edersek, suyun ötesinde bayağı bir kalabalık oluşmakta. Bugün, Türkiye’de yazarlık serüvenini devam ettirenlerden Ahmet Türkay, Niyazi Bahtiyar, Durhan Hatipoğlu, Ahmed Emin Atasoy, Galip Sertel, Nihat Altınok, Şaban Kalkan, İsa Cebeci, İbrahim Kamberoğlu, Yusuf Taşkın, Mehmet Çavuşoğlu, Şükrü Esen, Hafize Gün, Mümin Topçu, Mustafa Aladağ, Arzu Tahir, Kadriye Cesur, Hüseyin Mevsim, Mehmet Türker, Aziz Taş, Hilmi Haşal, Aynur Açıkgöz, Firdevs Büyükateş, Suna Yılmaz ve Halime Yıldız gibi isimler bizim gerçek birer gurur ve kıvanç kaynağımızdır. Göçmen kardeşlerimizin penceresinden baktığımızda genellikle tarifsiz bir memleket özlemi ve sevgisi görmekteyiz.” Elbette ki, bu isimlere yurdunu terk etmek zorunda kalan İbrahim Kamberoğlu’nu ve daha nicelerini katabiliriz.            

Sonunda, Bulgaristan ile Türkiye arasında ilişkilerin barış ve eşitlik esasında gelişmesi, iki komşu devlet vatandaşları arasında dostluk bağlantılarının  güçlenmesi, iki ülke edebiyat çevreleri arasında yeni işbirliği olanakları yaracağına olan inancımı belirtmek isterim.

Kaynak: Derhal Dergisi


 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir