Bağlantı haritası Anasayfa » Anadilimiz Can Çekişiyor

Anadilimiz Can Çekişiyor

Nesrin Sipahi-Kıratlı

Bulgaristan’ın Türk aydınlarından Araştırmacı ve Yazar Nesrin Sipahi Kıratlı, Bulgaristan Türkleri arasında ana dilimiz Türkçenin yok olmaya yüz tuttuğunu, okullarda ise okutulmadığını belirtti.
“Bulgaristan Türkleri Türk milliyetçisidir, Atatürk sevdalısıdır. Benim rüyam memleketim Bulgaristan’da ana dilimizin yaşaması ve okullarda ana dilimizin okunmasıdır. Bugün Türk dedelerimiz torunları ile Bulgarca konuşmaktadır. Bu esef verici bir durumdur. Yüzyıllardan beri Balkan topraklarında Türk ve Müslüman nüfusumuz yaşadı, yüzlerce yıl daha yaşaması için ana dilimizin okullarda okutulması şarttır.”

Röportaj: Evin GÖKTAŞ

Bulgaristan’ın Türk aydınlarından Araştırmacı ve Yazar Nesrin Sipahi Kıratlı, Bulgaristan Türkleri arasında ana dilimiz Türkçenin yok olmaya yüz tuttuğunu, okullarda ise hiç okutulmadığını belirtti.
Osmanova, “Bulgaristan Türkleri Türk milliyetçisidir, Atatürk sevdalısıdır. Benim rüyam memleketim Bulgaristan’da ana dilimizin yaşaması ve okullarda ana dilimizin okunmasıdır. Bugün Türk dedelerimiz torunları ile Bulgarca konuşmaktadır. Bu esef verici bir durumdur. Yüzyıllardan beri Balkan topraklarında Türk ve Müslüman nüfusumuz yaşadı, yüzlerce yıl daha yaşaması için ana dilimizin okullarda okutulması şarttır.” dedi.

Türk dünyasının önemli bir şahsiyeti olan İsmail Gaspıralı’nın, sesini en zor dönemde “dilde, fikirde ve işte birlik” sloganıyla duyurduğunu hatırlatan Kıratlı, Bulgaristan Türklerinin Gaspıralı döneminde verilen anayasal haklarını kullanmadığını, şimdi bu haklara sahip çıkmak gerektiğini kaydetti.
Bulgaristan’ın Filibe kentinde dünyaya gelen Kıratlı, 17 yaşına geldikten sonra ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç ediyor. Lise ve üniversite eğitimini Türkiye’de yapan Kıratlı, yıllardan beri Bulgaristan’ın Türk bölgelerini dolaşarak, Türk kökenli öğrencilere, Türk kültürüne hizmet eden halk kültür evlerine Türkiye’den götürdüğü kitapları, Türk bayrakları ve Atatürk posterlerini armağan ediyor. Öğrenci yaştaki çocuklara binlerce Türkçe kitap armağan eden Kıratlı, ana dilimizi öğrenmeleri için çaba sarf ediyor.
İki yıl Çemberlitaş Kız Lisesi, bir yıl da Sağmalcılar Kız Lisesinde okuyan Kıratlı, Eskişehir Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümünü ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini bitirdi. Sofya Üniversitesinde yüksek lisansını tamamladı. Çeşitli bankalarda çalıştı. Bulgarca, Fransızca, Rusça, Arapça bilen Kıratlı’nın, “Bulgaristan Türklerinin Göç Kaderi, Bulgaristan’da Demokrasi Dönemi Türk Kimliği, Bulgaristan’da Türkçe Eğitim Sorunu, “İsmail Gaspıralı’nın Bulgaristan Türklerine Etkisi” isimli çalışmalarının çeşitli dergi ve gazetelerde onlarca makalesi yayımlandı. 
Sosyal faaliyetleri açısından uluslararası birçok kuruluşun üyesi olan Kıratlı, hâlen “Bulgaristan Adalet Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ile BulTürk Derneğinin Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini de yürütüyor.
Kendisini, hem Bulgaristan Türklerine anadilimizin Bulgaristan’da okutulması için şimdiye kadar yaptığı çalışmaları hem de Türk dünyasının çok önemli bir şahsiyeti olan İsmail Gaspıralı’nın Balkanlar’da verdiği Türkçülük mücadelesini konuştuk.


– Nesrin Hanım, önce sizi tanıyabilir miyiz?
Bulgaristan Filibe’ye bağlı Ustina köyünde dünyaya geldim. Şarki Rumeli’nin başkenti olan Filibe’nin Ustina köyü, 1451 yılında Fatih Sultan Mehmet’in emri ile Çandarlızâde Halil Hayrettin Paşa’nın torunu Vezir Halil Paşa’ya verilen köydü. Bu ve yakınındaki köylerin sınırları 1451 yılında çizildi. Annem Kıriçim, babam ise Ustina köyünden. Bulgaristan Türkleri Anadolu’dan Balkan topraklarına gönderilen Türklerdir. Türkiye’ye son derece sevdalı olarak ne kadar da ‘Bulgar Türkü’ denilse de bazı çevrelerce, biz özbeöz Türk’üz. On dördüncü yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı hâkimiyetine geçen Bulgaristan, Balkan coğrafyasının en yoğun Türk ve Müslüman nüfusu olan ülkesidir. Karaman, Konya, Niğde ve Toroslar’dan gönderilen boy ve aşiretler var. Yaptığımız araştırmalarda Konya’dan gönderilen Yörük Türkmen aileleri de var.


– Sizde Türklük şuuru ne zaman oluşmaya başladı?
Bendeki Türklük şuurunun 5 yaşımda iken oluştuğunu çok net hatırlıyorum. Bizim köyümüz Rumeli eyaletinin sınırında bulunuyor. Dedem bir dağın tepesine çıkıp demişti ki ‘Burası Türkiya (Türkiye) idi.’ dedi. Dedem, ‘Türkiya.’ dediği zaman benim içime çok güzel bir şey doğdu. O yaşta Türkiya’nın ne olduğunu bilmiyordum. Çocuk duygularımla dedemin o anlatımı beni çok etkilemişti. İlk Türkiya adını orada duydum ve çok sevdim. Daha sonra ilk ve orta tahsilimi köyümde yaptım. Ben köyüme 35 yıl sonra döndüğümde köy halkı beni hâlâ okul birincisi olarak hatırlıyordu. Liseyi Filibe’de okudum ve okul birincisiydim. Böyle bir zamanda göç ettik. Babam beni gelip aldı. Okulda iken yaz tatilinde bizi okula gelir sağlamak için tarlada çalıştırıyorlardı. Ahlaki ve millî şuurumu ailemde gördüm. Millî şuurumu, ailemde aldığım bu sağlam temeller üzerine inşa ettim. Çocukken bu fark etmesem de şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Okuduğum lise Bulgaristan’ın en elit lisesi idi. Obrasova Lisesi. Komünizm döneminde bizimle sık sık toplantılar yapılıyordu. 1970 yılında ben lisede iken Devlet Konseyi Başkanlığına seçilen Todor jivkof, Bulgaristan’ın on yıllık kalkınma planlarından bahsediyordu. On yıl sonra Bulgaristan’ın tek millet olacağını duyuruyordu. Bunu ben öğretmenlerimle istişare ediyordum. Köye gittiğimde ben bunu dedeme açıkladım. Todor Jivkof’un bu söylemleri aslında Türk topluluğuna yönelik bir tehdit ve tehlike idi. Bunu daha aydın olan Türkler görebildi. 3 Mart 1968’de Todor Jivkof’un Türkiye’ye yaptığı resmî ziyaret sonrası bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma on yıllık bir zaman sürecini kapsıyordu. Anlaşma parçalanmış aileler adı altında imzalandı.

– Siz bu anlaşmadan sonra mı Türkiye’ye göç ettiniz?
Bulgaristan’dan 1951’de Türkiye’ye göç edenler, orada bulunan yakın akrabalarını göç ettirebilecekti. Biz de bu göç kapsamından yararlanabiliyorduk. Ben daha o yıllarda bu meselelerle ilgileniyordum. Sonunda Türkiye’ye 22 Ağustos 1972’de topluca göç ettik. Sipahi ailesindeniz. Balkan topraklarına giden Osmanlı sipahilerindeniz. Osmanlıda iki çeşit sipahi vardır: Birisi feodal, diğeri de atlı sipahi. Benim ailem feodal ailesi sipahilerindendir. Dedemin hizmetçileri varmış. O hizmetçilerden birisini hatırlıyorum. Bulgar’dı. Türkiye’ye geldik soyadımız değişti. Adım Nesrin olarak kaldı. Çok şükür, bize isim değiştirme sürecini yaşatmadıkları için büyüklerime teşekkür ediyorum. Biz niçin geldik Türkiye’ye? Çünkü dediğim gibi Todor Jivkof’un bu uyarıları tehdit anlamındaydı ve ileriki yıllarda da bu kanıtlandı. Her iki ülke arasındaki anlaşmada karşılıklı bir şey talep etmeme şartı söz konusuydu. Bulgaristan’dan Türkiye’ye olan göç zincirine baktığımız zaman bizimki bu göç zincirinin en önemli halkasıdır. Çünkü bu on yıllık sürede 130 bin civarında Bulgaristan Türkü göç etti. Bu insanlar bütün sosyal ve özlük haklarından vazgeçtiler. Yani Bulgaristan Devleti’nden hiçbir hak talep etmediler. Bu anlaşma sonucu dedem evlerimizi cüzi rakamlara satınca o zaman dağlarda yaşayan Pomak Müslümanları köyümüze indi. Türkiye’ye göç edenlerin evlerini bunlar aldı. Biz aslında Türk millî ruhumuzu göç ettirdik. Türkiye’ye Türk kalmak adına göç ettik. Düşünün sizin emekliliğinize üç dört yıl kalmış ve siz Türkiye’ye göç ediyorsunuz. Bu gerçekten takdire şayan bir olaydır. Ancak yaşadığımız bu göç halkasını hem Türkiye ve hem de Bulgaristan’daki Türk aydınları hep es geçtiler. Genel anlamda baktığımız zaman göç zincirine Bulgaristan’dan Türkiye’ye 1989 göçü hep gündemde. Bu göçle Bulgaristan Türkleri tanınmaktadır. Çünkü bu göç acı ve travma dolu bir göç oldu. Aslında her göçün bir travması vardır. 17 yaşında ben göç ettiğim zaman travma yaşadığımı yıllar sonra fark ettim. Çünkü 17 yaş insan hayatının en önemli yaşıdır. İlk vatanından, ilk aşkından ayrılmış oluyorsunuz.

– Türkiye’ye göçtükten hayatınız nasıl devam etti?
Türkiye’ye göç ettikten sonra Çemberlitaş Kız Lisesine başladım. Birinci ve ikinci yıllarımı orada okudum ve üçüncü sınıfta Sağmalcılar Kız Lisesine geçtim. Mezuniyet sonrası Garanti Bankasında göreve başladım. Diğer yüksek tahsillerimi çalışarak yaptım. Garanti Bankasına 1973 yılında girdiğim zaman o zaman bankada çalışmak çok önemli bir olaydı. Bankada sınavlara girerek en üst müdürlük düzeyine kadar yükseldim. Kurslar ve sınavlar birbirini izledi. İleriki yıllarda baktık ki sanki yeni bir üniversite daha bitirmişim. Garanti Bankasında Boğaziçi ve ODTÜ mezunlarına eğitimler verdim. Özenli ve kaliteli eğitim anlayışı ile bankayı bugüne taşıyanlardan biriyim. Rahmetli Mevlüt Aslanoğlu ile birlikte bu ekipte görev aldım. 1990 yılları bankacılık sektörünün ülkemizde tavan yaptığı dönemdi. Diğer bankaların kuruluş aşamalarında da görev aldım. Kariyer, mevki, para her şeye doydum. Şimdi bir millî mücadele sürdürmekteyim. Size biraz bundan bahsetmek istiyorum. Bankada görev yaptığım zaman maddi açıdan çok daha avantajlıydı, akademik hayat o kadar cazip değildi. Çünkü Fransızcam iyi olduğu için yabancı dil tazminatı almayı hak ettim. Özellikle Garanti Bankasından çok ödüller aldım. Türkiye’ye göç ettikten sonra kısa bir süre sonra annemi ve babamı kaybettim. Duygusal olduğum için doğduğum köyüme dönemedim. Yüreğim kaldırmayacak gibiydi. Ancak 35 yıl sonra döndüm. Köyüme ilk gittiğim an fark edemedim ama ikinci gidişimde Türkçenin okunmadığını fark ettim. Bu bende çok derin üzüntü yarattı.

– Bulgaristan’ın genelinde mi ana dilimiz okunmuyor?
Bu konuyu halka sormadan kendi kendime araştırmaya başladım. ‘Acaba sadece bizim köyümüzde mi yoksa Bulgaristan’ın genelinde mi bu söz konusu?’ diye. Bulgaristan’ın genelindeki tabloyu incelemeye aldım. Baktım ki durum çok vahim ve ana dilimiz okunmuyor. Temiz Türk köylerinde ana dilimizin okunmadığını gördüm. Bu daha çok üzülmeme sebep oldu ve kendi kendime çareler aramaya başladım. Ben artık bu yaşımdan sonra milletim için neler yapabilirim? Önce yetkililerle görüşmeye çalıştım. Türkçemizin niçin okunmadığını sordum. Çağımız sivil toplum kuruluşları çağı. Türkiye’deki göçmen Bulgar derneklerini inceledim. En büyük dernek olarak kendisini tanıtan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin (Bal-Göç) bile ana dilimiz konusunda yeterince çalışma yapmamış. Eğer yeterince çalışma yapmış olsaydı bugün ana dilimiz okunurdu. Bu konuda kâğıt üzerinde bine yakın dernek gördüm. Bazı dernek başkanlarına ve milletvekillerine konuyu ilettim. Kimse bana dönmedi ve yardımcı olmadı. Sonra anladım ki bu böyle olmayacak. Sürekli bir arayış içindeydim. Dedim ki ben Bulgaristan vatandaşıyım. Ana dilimiz nerede okunmuyor? Bulgaristan’da. Öyle ise bu bizim sorunumuz. Bulgaristan’da mücadelemi vermeye başladım. Önce Eğitim Bakan Yardımcısı ile görüştüm konuyu ona aktardım. ‘Sizin ana dilinize engel olan yok, yeter ki bir dilekçe verin.’ dedi. Okullara kitaplar dağıtmaya başladım. Bulgaristan Devleti ile sorunumuz yok. Bulgaristan ulusal kanallarında da konuyu halka duyurmak için programlar yaptım. Demokrasiye geçen Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasa’sının ilgili maddeleri gereği Bulgaristan’da yaşayan herkesin resmî dili Bulgarcadır. Zorunlu resmî dili Bulgarcanın yanı sıra ana dilde de eğitim, kullanma ve konuşma hakkı vardır. Bu anayasal hakkımızı halka nasıl duyurabilirdim ellette ki medya sayesinde. Türkiye’de ve Bulgaristan’da televizyon kanallarında programlar yapıp duyurdum. Sonra sebepleri araştırdım. Bunları yaparken bugüne kadar hiçbir zaman suçlu aramadım. Ben sadece çözüm aradım. Bu sürece bireysel katkılarımla daha faydalı olacağıma inandım ve bu yola çıktım. 

Bulgaristan’da ana dilimizin yaygınlaşması için destek gördüğünüz kurum ve kuruluşlar var mı?
Bulgaristan’da 4 Ocak 1990’da Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi kuruldu. Benim halam Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu Bulgaristan’da Türkçe Eğitim Davası adlı kitabında bundan çok net olarak söz etmiştir ve halamın da bana anlatımları ile olaya vâkıfım. Hak ve Özgürlükler Hareketi Lideri Ahmet Doğan’ın o dönemde Türkçemize sahip çıktığından ve Bulgaristan Eğitim Bakanlığında Türkçemizi seçmeli ders olarak müfredata alınmasında en büyük payın Ahmet Doğan’ın olduğunu profesör doktor olan halam defaten anlatmıştır. Türkçe kitapların basılması, yazılması ve dağıtılması konusunda çok büyük katkıları olmuştur. 1991 ve 1992 yıllarından söz ediyorum. Liderler hareketi başlatanlardır. Devam ettiren de asları olmalı. Hak ve Özgürlük Hareket Partisi milletvekilleri ile görüşmeler yaptım. Eğitim Bakan Yardımcısı ile görüşüp Türkçemize nasıl bir çözüm bulabiliriz diye sürekli olarak bu arayışta idim. Sonra uzun bir süre bana geri dönen olmayınca tek başıma bu yola çıktım. Daha ilerleyen zamanlarda onlar da benim düşüncemi desteklemeye başladılar. 2005 ve 2009 yılları arası Hak ve Özgürlük Hareketi Partisi Bulgaristan hükûmetinde iken bugün yeni kurulan Dost Partisi Genel Başkanı Lütfi Mestan eğitimden sorumlu idi. Ana dilimizle ilgili o dönem çok şey yapılabilirdi. Burada bir başarısızlık söz konusu. Ben bu yola tek başıma çıktığımda ilk önce okul müdürleri ve muhtarla tanıştım. İlk olarak bana bu yolda destek Işıklar köyü muhtarı oldu ve şu anda bu köyde Türkçemiz okunmaktadır. Bu köyün okuluna Türkçe kitaplar hediye ettim. İlk adımım Işıklar köyü oldu. Kendi bölgem olan Filibe bölgesini hedef aldım. Filibe’de sadece bir köyde Türkçe okunuyor. Bu köye gidip okuluna Türkçe kitaplar hediye edip konuşmalar yaptım. Kırcaali yoğun Türk nüfusu olması sebebiyle ikinci hedefim burası idi.

Bulgaristan’ın geneline baktığınızda ana dilimizin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bulgaristan’da köy köy dolaştım ve konferanslar verdim. Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerinde bu yıl bir hafta boyunca ana dilde Türkçe ile ilgili etkinlikler düzenledik. Burgaz ve Varna de hedefimde olan bölgeler. Yoğun Türk nüfusumuzun olduğu diğer bölgeler de hedefimde bulunuyor. İsim değiştirme sürecinde öğretmenlerimiz öldürülmüş. Her sene anma törenleri yapılıyor şehitlerimiz için. Halka bu öğretmenler niçin öldü diye soruyorum. Ana dilimizle ilgili olan bu bireysel çalışmamla ilgili hiçbir bireysel ve hiçbir sivil toplum kuruluşu bagajım yoktur. Bu tamamen benim bireysel çalışmamdır. Bunu Bulgaristan genelinde ömrüm vefa ettiği sürece bu davayı sürdüreceğim. Ömrümün bu davaya yetmesini diliyorum.  Ana dili hiçbir siyasi parti dili değildir, ana dilimiz bizim beynimizdir, kalbimizdir. Büyük Atatürk’ün ifadesi ile “Türk demek Türkçe demektir. Türk milletindenim deyip Türkçe konuşmuyorsa eğer Türk kalamaz.” dedi büyük Atatürk. Atatürk’ün bu veciz sözleri Bulgaristan Türklerine örnek teşkil etmelidir. Ayrıca Nihal Atsız’ın dediği gibi “Milletler toprak bütünlüğünü kaybedebilir, bir başka ulusun egemenliği altında da yaşayabilir ancak ana dilini ve kimliğini kaybeden bir millet, millet olma özelliğini de yitirecektir.”  Benim ana dilime olan duyarlılığım şu anlamdadır. Yüzyıllardan beri Balkan topraklarında Türk ve Müslüman nüfuzumuz yaşamıştır. Daha yüzlerce yıl yaşaması için ana dilimizin okullarda okutulmasının şart olduğuna inanıyorum. Bulgaristan’da ana dilimiz can çekişiyor. Ana dilimize kan vermemiz lazım. Ana dilimize önem vermeliyiz. Her süreçte ana dilimizle ilgili iniş ve çıkışlar yaşanmıştır. Ancak hiçbir dönemde bugünkü gibi önemsizleştirilmemiştir. Türkiye’miz Balkanlar’a geçmişten günümüze kadar desteğini hiçbir zaman esirgememiştir. Büyük Atatürk Türkiye’nin mukaddes bir ülke olduğunu biliyordu ve nitekim de böyle oldu. Türkiye, Bulgaristan Türklerinin ana kucağıdır. Her zor süreçte Bulgaristan Türklerine bir anne şefkati ile kucağını açmıştır. Her Bulgaristan Türk’ünün bence Türkiye’ye borcu vardır. Ancak yapılan bu güzelliklerin doğru yerlere kanalize edilmediği için son dönemlerde bazı çelişkiler yaşanmaktadır.

– 18. Türk Tarih Kongresi’ne katıldınız. Kongrede konuşma yaptınız mı veya bildiri sundunuz mu?
Kongre ile ilgili beni Türk Tarih Kurumu Başkanı Refik Hoca’mız davet etti. Bunun üzerine katıldım. Buraya Bulgaristan’daki Türk nüfusu ile ilgili müzakereci olarak kongreye katıldım. Bulgaristan ve Balkanlar’daki Türklerle ilgili tarihsel sürece ilişkin olarak değindim. Balkan tarihi aynı zamanda bir Osmanlı tarihidir. Balkanlar’da Osmanlı eserleri ve mirasımız yaşamaktadır. Ancak en az Osmanlı eserleri kadar ana dilimizi yaşamaktadır. Çünkü Balkanlar’da yoğun bir Türk nüfusu yaşamaktadır. Bizler Büyük Atatürk’ün ifadesi ile kaybedilen toprakların aziz hatıralarıyız. Bizler, Türklüğümüzü Balkan topraklarında yaşatmaya çalışanlarız. Türkiye’de Türk olmak çok kolay. Mesele, Balkan coğrafyasında Türk kalabilmektir. Balkan coğrafyasında Türk kalabilmemiz için ana dilimize sahip çıkmalıyız. Ben bunun mücadelesini veriyorum. Ben bunun için ana dilimizi önemsiyorum. En az Osmanlı eserlerimiz kadar ana dilimiz de önemlidir. Bu bireysel çalışmamdan sonra ikinci hedefim, 4.400 halk kültür evimiz var Bulgaristan’da. Bunlardan 25’i Türk kültürüne hizmet eden kültür evleridir. Türk kültürüne hizmet etmesi için 3 bin tane yazılı eserimizin olması gerekiyor Bulgaristan Devleti yasaları gereği. Bu anlamda yakın bir zamanda kitap kampanyaları düzenleyeceğiz. Balkanlar’da, Bulgaristan’da özgün bir Türk halk edebiyatımız var, şairlerimiz var, yazarlarımız var. Bulgaristan’daki ana dil sorunu Bulgaristan’daki Türklerin sorunudur. Bulgaristan’da biz Türk ulusunun bir zümresiyiz. Bize Türkiye’miz her zaman destek çıktığı gibi ana dilimiz için de destek çıkacağına inanıyorum. Hak ve Özgürlük Hareketi tarafından bir çalıştay düzenlenecek. Ben bu Çalıştay’da konuşmacı olacağım. Tarihsel sürecimizi değerlendireceğim.

– Bulgaristan Devleti’nin eski ile şimdi dönem itibarıyla Türklere bakış açısını değerlendirir misiniz?
1 Ocak 1997’de Bulgaristan AB üyesi oldu.  Fakat bugüne kadar BM UNESCO Bilim ve Kültür Örgütünün ofisi olmasına rağmen Türk kimliğine ana dilimize hiçbir katkı sağlamamıştır. Osmanlı Dönemi eserleri ile değil tam aksine Roma Dönemi eserleri ile ilgilenmektedir. Benim çocukluğumda Osmanlıya karşı bugünkü kadar bir nefret yoktu. Halklar arasında bizim ciddi bir problemimiz yoktur. Mesele uluslararası hatalardır. Örneğin; Bulgaristan’da bugün giderek artan bir milliyetçi kesim var. Bunun sebebi bir yıl önce kurulan Dost Partisi. Dost Partisinden sonra üç ayrı Bulgar milliyetçi parti birleşti hükûmete girdi. Bulgaristan’daki Türkler üçe bölündü: Birinci parti Hak ve Özgürlükler Hareketi, ikincisi 2012’de kurulan Hürriyet ve Şeref Partisi, üçüncüsü de Rus uçağı düştükten sonra kurulan Dost Partisi. Türkler üçe bölündüğü için hükûmete giremediler. 27 yıl Bulgaristan siyasetinde kilit rol oynayan Hak ve Özgürlük Hareketi, hükûmet dışı kaldı. Dolayısıyla bugün Bulgaristan’da ırkçı bir hükûmet söylemleri, sürekli olarak nefret dili, Osmanlıya ve Türklere karşı sürekli bir negatifizm var. Ancak bunlara bizim Türk milletvekilleri parlamentoda onlara gerekli cevabı veriyorlar. Genel tabloya baktığımızda Türkler bugün Bulgaristan’da örflerini, âdetlerini, kültürlerini, geleneklerini, yaşatmaktadır. Bulgaristan Türkleri Türk milliyetçisidir, Atatürk sevdalısıdır. Özet olarak toparlamam gerekirse, benim rüyam memleketim Bulgaristan’da ana dilimizin yaşamasıdır. Bugün Türk dedelerimiz torunları ile Bulgarca konuşmaktadır. Bu esef verici bir durumdur. Benim rüyam Bulgaristan okullarında ana dilimizin okunmasıdır. Anayasal hak olan ana dilimizin okullarda okunmasıdır. Elbette ki kurslar da yapılabilir ilaveler de yapılabilir ama temel olan Bulgaristan okullarının bize vermiş olduğu hakkı kullanmalıyız.

Bulgaristan Türkleri, İsmail Gaspıralı Dönemi’nde verilen anayasal hakları kullanabildi mi?
Bulgaristan Türkleri, İsmail Gaspıralı döneminde bize verilen anayasal hakları kullanmamış. Ben Gaspıralı’nın“Bizi ayakta tutan dilimiz ve dinimizdir.”sözlerini önemseyenlerdenim. Gaspıralı’yı çalışan birisi olarak Gaspıralı’yı gençlerimize anlatmamız gerekiyor. Türk dünyasının önemli bir şahsiyeti olan İsmail Gaspıralı, sesini en zor dönemde dilde, fikirde işte birlik sloganıyla duyurdu. Gaspıralı’ya Bulgaristan Türklerine katkısı sebebiyle özel bir ilgi duymaktayım. Bunu gençlerimize anlatmamız gerekiyor. İsmail Gaspıralı Kırım’da doğmasına rağmen sadece Kırım Türklerinin değil, tüm Türk dünyasının da düşünce insanıdır. Türk dünyasına tesirleri üzerinde sıkça durulmuş ancak Bulgaristan Türklerine etkisi yeterince incelenmemiştir. Ben şu anda Bulgaristan’da yaşanan sıkıntıları bire bir bilen birisiyim. İsmail Gaspıralı Kırım’da doğmasına rağmen sadece Kırım Türklerinin değil, tüm Türk dünyasının da düşünce insanıdır. Türk dünyasına tesirleri üzerinde sıkça durulmuş ancak Bulgaristan Türklerine etkisi yeterince incelenmemiştir. Asırlardır yaşadıkları topraklardan topluca göçe zorlanan bir halkın dramıdır Kırım ve Bulgaristan Türkleri. Balkanlar’da en yoğun Türk nüfuzu olan ülke Bulgaristan’dır. Bunun sebebi doğrudan doğruya deportasyon, Osmanlı fütuhatı olan sürgünler ve 1853 Kırım Savaşı’ndan sonra kurtulduk diye sevinen Kırım Türklerinin sonraki katliamdan kaçmak için kendilerini Bulgaristan topraklarına atmalarıdır. Kazakistan’dan Abaza ve Çerkezlerin de gelmesiyle Bulgaristan’da kalabalık bir Türk nüfusu oluşur. XVI. yüzyılın ortalarına ait tahrir defterlerinde Bulgaristan topraklarında Türk-Müslüman nüfusu Hristiyanlardan çok daha fazladır. Bu sebeple 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı, Panslavistler için bir ırklar arası yok etme savaşı olarak planlanmış ve tatbik edilmiştir. Çok kanlı geçen bu savaşta yüz binlerce masum Türk- Müslümanlar öldürülmüş, canlarını koruyanlar ise bu kez ters istikamete Anadolu’ya göçe zorlanmıştır.

İsmail Gaspıralı’nın Bulgaristan Türkleri ile olan ilişkileri ne zaman başladı?
Her şeye rağmen Rus generaller Bulgaristan’ı Türk ve Müslümanlardan temizleyememişlerdir. Demografik bilgilere göre 1900 yılında 531 bin 084 Türk, 18 bin 884 Kırım Tatar Türk’ü, günümüzde ise kesin olmayan sonuçlara göre tahmini 800 bin civarında Müslüman yaşamaktadır. Gaspıralı, Türk dünyasının bir parçasını teşkil etmeleri ve Kırım Tatar Türklerinin de olması sebebiyle Bulgaristan’la yakından ilgilenir. Ancak faaliyetleri konusunda elimizdeki bilgiler sınırlıdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde herhangi bir belgeye rastlanmamaktadır. Tek kaynak dönemin Bulgaristan Türk basınında yer alan haberlerdir. Gaspıralı Bulgaristan Türklerine ilgisini 1883’te yayımladığı “Tercüman” gazetesi vasıtasıyla gösterir. Bulgaristan Türklerinin düzensizliğini, geri kaldıklarını, eğitimsizliklerini ve cahilliklerini dile getirir. 1905’te Yahudi ve Ermenilerin okuma yazma oranı %54, Bulgar ve Rumların %32 iken Türklerin %4’tür. Savaş sonrası siyasi ve sosyal bir birlik düşünceleri ve kendi haklarını savunacak donanımları yoktur. 1906 yılında Gaspıralı, Rusçuk kasabasına gelir, ‘Cemiyet-i Hayriyeyi’ ziyaret eder ve hatta bağışta bulunur. Bulgaristan Türklerinin tek kurtuluşunun eğitim olduğunu fark eder ve halkı bu anlamda yönlendirir. Aynı yılda Türk basınında Türk-Tatar anlaşmazlıklarını içeren yazılar yayımlanır. Gaspıralı Tuna gazetesine her iki tarafa ihtar başlıklı yazı yazar. Muhabbet ve birliğin gayretten doğacağını, şiveler farklı olsa da din ve mezheplerinin bir olduğunu bildirir. Yazısında neden naçalnik veya ministar olmak istemediklerini sorar. Gaspıralı’nın Bulgaristan Türklerine yönelik faaliyetleri, uzlaştırıcı tutumu, eğitim tecrübesi Türkler üzerinde olumlu etkisi zamanla fark edilir.

İsmail Gaspıralı dönemi ile bugünkü Türk dünyasını karşılaştırdığınızda bir fark görüyor musunuz?
Dönemin siyasi ve kültürel yapısı, hayat tecrübesi, Bulgaristan Türkleri arasında yüksek bir millî şuur uyandırır. Gaspıralı’nın izinden giden birçok millî şairimiz vardır. Örneğin; Recep Küpçü isimli millî şairimiz faili meçhul bir cinayete kurban olmuştur. Hz. Mevlana’nın sözlerinden hareketle; ‘’Dün geçti, yarın belli değil.”, Bulgaristan Türklerinin bugünü önemlidir. Bugün Gaspıralı’nın “Bizi ayakta tutan dilimiz ve dinimizdir.” sözleri Bulgaristan’da yaşayan Türklere uzaktır. İsmail Gaspıralı’nın düşüncesini ifade ettiği dönemde bir Türk dünyasından bahsetmek, Türk dünyasının bugünüyle karşılaştırıldığında, geçmiş tarihteki Türk dünyası bugüne göre çok daha anlam ifade etmektedir. Araya giren uzunca bir zaman, Türk dünyasını kendi var olan zemini üzerinde güçlendirmek yerine tam aksi bir yönde gelişmelere sahne olmaktadır. Bu özellikle Bulgaristan Türkleri için geçerlidir. Gaspıralı’nın, Türk dünyasında başlattığı cedit, yenilik harekâtını Bulgaristan Türkleri için başlatmalıyız. Geçmişte âdeta Türkçe nefes almak bile yasak olan Bulgaristan’da, bugün yasak değil ve eğitim müfredatında Türkçe ‘seçmeli’ ders olarak yer almasına rağmen, ailelerden talep olmadığı için okunmamaktadır. Yaptığım araştırmalarda halk hâlâ totaliter rejimin baskı hissini duymaktadır ve dilekçe vermeye korkmaktadır. Bu anlamda halkı destekleyecek bir siyasi parti de yoktur. Oysa Bulgaristan 1 Ocak 2007’den bugüne Avrupa Birliği üyesidir ve en doğal insan hakkı olan ana dilde eğitim hakkı olmalıdır.

Son olarak eklemek istediğiniz Bulgaristan Türkleri ile ilgili mesajlarınız var mı?
Bulgaristan Türklerini bu anlamda aydınlatmalıyız, komünizmin narkozundan ayılmaları gerekmektedir. Bunu yaparken de Gaspıralı’yı örnek almalıyız. Gaspıralı bu fikirlerini gerçekleştirirken, Ruslarla da iyi ilişkiler kurmuştur. Bizde Bulgarlarla iyi ilişkiler kurmalıyız. Irkçı söylemlerden uzak, hoşgörü ve denge politikasıyla hareket etmeliyiz. Gaspıralının fikirlerini Bulgaristan Türklerine yeniden empoze etmeliyiz. Türkçe eğitime teşvik etmeliyiz ve acele etmeliyiz. Ömrümün buna yetmesini istiyorum. Doğu-Batı Türkleri olarak değerlendirdiğimde, Balkan Türkleri bugün daha şanslı. Doğu’daki Türkler ölüyor. Bulgaristan’da bugün Türkler ölmüyor fakat dilimiz ölmeye mahkûm ediliyor.  Büyük bir milleti yok etmek önce dilini yok etmekle başlar. Türk milleti büyük bir millettir. Gaspıralı’nın fikirlerine paralel olan büyük önderimiz Atatürk’ün sözleriyle sunumumu tamamlayacağım. “Bir milletin en belirgin niteliklerinden biri dilidir. Türk milletindenim diyen insan, kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk kültürüne bağlılığı iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz.” Biz Bulgar Türk’ü değil, Bulgaristan Türk’üyüz. Bulgaristan’da Türk doğduk ve Türk kalmalıyız. Ana dilimizi okumalıyız.

Kaynak: Devlet Dergisi

 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir