Bağlantı haritası Anasayfa » 1944-1958 yılları arası Bulgaristan’da Dil Politikaları Çerçevesinde Türkçenin Konumu

1944-1958 yılları arası Bulgaristan’da Dil Politikaları Çerçevesinde Türkçenin Konumu

Yazı: Dr. Öğr. Üyesi Harun Bekir


İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan Komünist Partisi’nin iktidara gelmesi, ülkedeki Türklerin statülerinde ve Türk kültür kurumlarında köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Bulgaristan’daki Türk toplumuna ve Türk diline olan rejimin tutumu 1944 yılından sonra siyasetin temel unsuru olmaktadır. Devlet rejiminin ülkedeki Türk azınlığına yönelik siyaseti, Bulgaristan’daki durumun ve ülkenin usluslararası konumunun çok karmaşık olduğu bir dönemde oluşmaya başlar. Ülke, İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik durumda çıkmaktadır. 10 Şubat 1947 yılında Bulgaristan müttefik güçleriyle Paris Barış Antlaşması’nı imzalamaktadır. Antlaşmanın 2. maddesi gereğince Bulgaristan, ırk, dil ve din ayırımı yapmaksızın tüm vatandaşlarına eşit haklar tanımasını ve sağlamasını üstlenmektedir. Dolaysıyla İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkilerdeki eğilimler, Türkçeye olan dil siyasetini olumlu alarak etkilemektedir.
1946 yılında yapılan nüfus sayımında ülkenin nüfusu 7029349 kişi olarak belirlenmiştir. Ayrıca Bulgaristan’daki nüfusun etnik yapısı hakkında istatistikler de elde etmiş ve Türklerin sayısını 675500 kişi olarak belirlenmiştir. Bu da Türk nüfusunun Bulgar nüfusuna oranının %9,6’ine tekabül ettiğini göstermektedir4. Bulgaristan’da en büyük azınlığı Türkler oluşturduğu için Bulgarcadan sonra ülkede en çok konuşulan dil de Turkcedir. Ülke birden çok dili barındıran topraklar üzerinde olduğundan dil planlaması ve dil politikası, ülkenin önemli açık veya gizli gündemlerinden birisidir.
27-28 Aralık 1944 tarihleri arasında Vatan Cephesi Milli Komitesi, 200 Türk delegenin yer aldığı bir Milli Kongre düzenlemektedir. Kongrede genel siyasi konuların yanı sıra, ülkedeki Türk azınlığının sorunları da ele alınmaktadır. Hatta bu sorunlara daha çok yer bile ayrılmaktadır. Kongrede, Türk çocuklarına zorunlu eğitim getirilmesi; okullardaki yeni (Latin) alfabeyle Türkçe eğitim uygulanması; Türk okullarını bitirenlere, eğitimine Bulgar okullarının üst sınıflarında devam etme hakkı tanınması; iki Türk pedagoji okulunun açılması; Nüvvap okulunun liseye dönüştürülmesi; Türk öğretmenlerin Bulgar öğretmenleriyle eşit haklara sahip olması gibi istekler ortaya atılmaktadır. Ayrıca kongrede, Türkçe gazete çıkarılması ve Soviyetler Birliği’nden Türkçe eserlerin getirilmesi de görüşülmektedir (Yenisoy, 2007, s.28-29; Memişoğlu, 2002, s.222-223).

İki Dünya Savaşı arası dönemde de Bulgaristan Türklerinin ilkokulları, rüştiyeleri ve medreseleri varlığını sürdürmekte ve öğretim Türk dilinde gerçekleşmekteydi. Bu okullardaki eğitim sistemi Türkiye eğitim sistemiyle paralel bir biçimde gelişmekteydi. Türk okulları özel statüde olmaya devam etmekte ve mektep encümenleri (okul kurulları) tarafından yönetilmekteydiler (Yenisoy, 2007, s.13). İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, Bulgaristan’daki Türk çocuklarının neredeyse tamamı, Türk toplumu tarafından kontrol altında tutulan ve bu toplumun kendi imkanlarıyla finanse edilen özel okullarda eğitilmekteydi. Bu okullar, çok az bilginin öğretildiği ve hemen hemen hepsini erkeklerin oluşturduğu okul çağındaki az sayıda çocuğa yönelik kısıtlı bir eğitim sağlamakta, malî olarak çok az desteklenmekte ve çok az ilgi görmekteydi. Bu okullarda öğretim yapan öğretmenler, zayıf bir eğitimden geçmişti (Simsir, 1988, s.13-30). Okul çağına gelmiş çocukların yüzde ellisinden daha az bir kısmı ilkokula hiç kayıt olmamış, kayıt olanların çoğu ilkokul eğitimini tamamlamadan okulu bırakmış ve çok azı ilkokuldan sonra eğitime devam etmiştir. Sonuç olarak, Bulgaristan’daki Türk nüfusu geniş ölçüde cahil kalmıştır.
Örneğin 1934’te 7 yaşın üzerindeki Türk çocukları arasındaki okuma yazma oranı %20’den daha az bir ölçüdeyken bu oran, Bulgar çocuklarında %80’e yakındı (Şimşir, 1988, s.155). Türk nüfusunun eğitim durumundaki dikkate değer gelişmeler, ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünistlerin iktidara gelmesiyle gerçekleşebilecektir. Bu bağlamda Bakanlar Kuruluna bağlı Yüksek Öğretim Konseyi 1945 yılının Mayıs-Haziran aylarında olağanüstü toplantı gerçekleştirilmiş ve Türklerin eğitim konusu ele alınmıştır. Konsey tarafından alınan kararlar içerik olarak, eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesi anlamını taşımaktadır (Memişoğlu, 2002, s.225).
4 Aralık 1947 tarihinde parlamentoda Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası kabul edilmektedir. Anayasanın 79. maddesi Türk dili açısından büyük önem taşımaktadır. Bu maddeye göre: “Vatandaşların eğitim görme hakları vardır… Milli azınlıklar kendi ana dillerinde eğitim görme, kendi milli kültürlerini geliştirme hakkına sahiptirler. Bulgarcayı da öğrenmeleri zorunludur.
Temel eğitim (ilköğretim) zorunludur ve ücretsizdir”. Kısa bir süre için Komünist rejimi yönetimi altında, hükümet, Türk dilinde eğitim veren okullarının ve diğer Türk kültür kurumlarının gelişmesini, sıkı devlet kontrolü altında olmak kaydıyla, desteklemiştir. Daha önce Türk toplumu kontrolü altında tutulan özel Türk okulları, 1946’da millileştirilmiş ve Bulgar devlet okulu sisteminin bir parçası haline gelmiştir. Türk okullarının millileştirilmesi, Türk çocuklarının eğitiminin tamamıyla yenilenmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu okullardaki eğitim dilinin Türkçe olarak kalmasına rağmen ulusal çapta geliştirilen ideolojik ve ateistlik odaklı tek tip bir ders programı, bu okullarda uygulatılmaya başlanmış ve Bulgarca zorunlu ders olarak gösterilmiştir (Memişoğlu 2002: 229). Katı devam koşulları, ilk defa, okul çağındaki tüm Türk çocuklarının okula devam etmesi anlamına geliyordu. Birkaç yıl içinde, Türk dilinde eğitim veren okullar, okula giden Türk öğrenciler ve bu çocuklara eğitim veren öğretmenlerin sayılarında ciddi artışlar meydana gelmiştir.
Örneğin 1943-44 öğretim yılında, Bulgaristan’daki tüm türlerdeki Türk okullarının sayısı 424, kayıtlı öğrenci sayısı 37335 ve öğretmen sayısı 871’di. 1949-50 öğretim yılında Türk okullarının sayısı 1199’a, kayıtlı öğrenci sayısı 105376’ya ve öğretmen sayısı da 3037’ye çıkmıştı (Şimşir, 1988, s.155). 1950’lerin ortalarına gelindiğinde, 150000 Türk öğrencisi Türk dilinde eğitim veren okullarında kayıtlı bulunmaktadır (Markov, 1971, s.70-72).
Zorunlu eğitimin etkin bir şekilde uygulanması, Türk gençlerinin eğitim durumunda önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Türkler arasındaki okuryazarlık oranı artmış ve ulusal seviyeye yaklaşmıştır. Türk okullarında Bulgarcanın zorunlu ders olması, Türk gençleri arasında iki dili konuşma oranının yükselmesine neden olmuştur. Okul çağı dışındaki yetişkin Türklerin okuma
yazma sorununu ortadan kaldırmak amacıyla özel gece kursları da açılmştır.Bununla paralel olarak Bulgar Komünist Partisinin V. Kongresinde tüm okullarda öğretimin tamamen sosyalist ideolojisi ruhunda gerçekleştirilmesine karar alınır. Bu amaca erişmek için de eğitim plan ve programlarında köklü değişiklikler yapılır ve tüm okullarda yeni müfredatın uygulanmasına geçilir. Millî Eğitim Yasasına Ek Yasa ile (1946) dinî eğitim isteğe bağlı, haftalık ders programı dışı bir ders olarak kalır. Devlet Türk azınlık okullarında Bulgar dili, Bulgar tarihi, Bulgaristan coğrafyası, üst sınıflarda da tabiat bilgisi dersleri Bulgarca olarak okutulur, kalan öteki derslerin de Türk dilinde okutulmasına devam edilir. 1948 tarihli Millî Eğitim Yasasında ise Türk toplumunun çocuları için tüm eğitim iki dilde (Bulgarca ve Türkçe) gerçekleştirilir (Madde 160), yani yukarıda adı geçen Bulgar dilinde okutulan derslerle birlikte öteki disiplinler de Türk dilinde okutulabilir, denilmektedir.
Zorunlu eğitiminin gerçekleştirilmesi, yeni okulların açılmasını ve Türk azınlık okullarına öğretmen yetiştirmesini gerektirmektedir. Bu konuda Eski Zağra (Stara Zagora) şehrinde açılan Türk Pedagoji Okulu büyük rol oynamaktadır.
Açılışının ilk yılında okul, 130 öğrenci kabul etmekte, bir sonraki 1948-49 öğretim yılında ise 250 öğrenci daha kabul etmektedir (Yenisoy, 2007, s.30). 40’lı yılların ikinci yarısında yeniden Türkçe kitaplarının basılmasına başlanmaktadır. Narodna Prosveta Yayınevi Türk okullarına ders kitapları basmaya başlar, 1946 yılında ise Partizdat Yayınevi Türkçeye çevrilmiş edebiyat eserleriyle bilimsel kitapları yayımlamaya başlar (Hafız, 1987). 1947-1948 öğretim yılının başında Türkçe ders kitaplarının da hazırlanmasına başlanır. O zamana kadar okullarda 20. yüzyılın yirmili ve otuzlu yıllarında hazırlanan ders kitapları kullanılmaktadır. 1947 yılında 2. ve 3. sınıflar için Alfabe ve Ders Kitabı hazırlanmaktadır. 1949 yılına da Eğitim Bakanlığında kurulan komisyonlar tarafından 14 ders kitabı daha hazırlanmakta ve Eğitim Bakanlığına bağlı Narodna Prosveta Yayınevi tarafından basılmaktadır (Memişoğlu, 2002, s.244-245).
Yaratılan yeni şartlarda Türk toplumunun yerel kültürü de canlılık göstermektedir. Türk dilinde yeni yayınlar çıkmaya başlamaktadır. Türkçe gazetelerin çıkmasıyla birlikte radyoda Türkçe yayınları da başlamaktadır. 1945 yılında Eski Zağra Radyosu ile Sofya Radyosu Türkçe yayınlarına başlamaktadır. İlk radyo yayınları 15 dakikalık ülke çapında, 10 dakikalık Türkiye’ye Türkçe yayın yapmaktadır. Sonraki 5 yıl içerisinde bu yayınların süresi artmaktadır (Yalımov, 2002, s.56).
1948 yılında Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkilerde gerginlik yaşanmaktadır. Bu ilişkiler sonucu hem büyük göç yaşanmış, hem de Bulgaristan devletinin Türk azınlığına olan tutumunu etkilemiştir. “Soğuk Savaş”’ın başlamış olması, Bulgaristan’ın Doğu (Soviyet) Blokunda, Türkiye’nin ise Batı Blokunda yer alması, ikili ilişkilerin kötüye gitmesinde etkili olmuştur.
1950 yılında başlayan göç 1951’de de devam etmiş ve araştırmacılara göre Moskova’nın emri üzere göç durdurulmuştur.
Türk azınlığa yeni bir siyasetin uygulanmasına geçilmiştir. Ekonomik bakımdan kalkındırmak ve etnik eğitim düzeyini yükseltmekle Türklerin Türkiye’den uzaklaştırılması ve bunların sosyalizm davasına kazanılması amaçlanmıştır. 1951’in başlarında Stalin, Bulgar Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Başbakan Yardımcısı Vılko Çervenkov’a “tavsiyede” bulunarak göçün durdurulmasını ve Bulgaristan Türklerine karşı farklı bir tutum ve siyaset uygulanmasını ister. Bu konuda da Sovyetler Birliği’nden de destek sağlanır. 1951 yılı ocak ayının sonunda Stalin’in önerisiyle Bulgaristan ile Azerbaycan arasında yoğun bir kültürel işbirliği başlamaktadır. Dil ve kültür bakımından Bulgaristan Türklerine Azeri dili ve kültürü en yakındı.
Azerbaycan’dan pedagoglar, bilim adamları ve kültür alanında uzmanlar Bulgaristan’a davet edilir. Azeri aydınları Bulgaristan Türklerinin kültürel kalkınmasına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır (Yenisoy, 1996, s.14; Marinova, 2001, s.96).
1950’lerin ilk yarısı Türk dili açısından en verimli, en parlak bir dönem olmuştur. Bu yıllarda önemli yasalar çıkarılmış, birçok kararlar alınarak uygulamaya geçirilmiştir. Bu dönemde birçok yeni okul açılmıştır. 1957/58 öğretim yılında ilköğretim Türk okullarının sayısı 1156’ya, öğrenci sayısı da 105 000’e ulaşmıştır. Ülke çapında sekiz Türk lisesi açılmış, yedi Bulgar lisesinde de Türk sınıfları açılmıştır. Liselerde toplam 6337 öğrenci okumaktadır. 1952-1953 öğretim yılında Rusçuk’ta bir Türk kız lisesi açılmaktadır (Memişoğlu, 2002, s.265).
1951-1952 öğretim yılında Kırcaali ve Razgrat şehirlerinde Türk anaokulu ve ilkokullarına öğretmen yetiştirecek üç yıllık birer Türk pedagoji okulu (öğretmen okulu) açılır ve aynı yıl kapatılan Eski Zağra Öğretmen Okulundan öğrenciler yeni açılan bu iki okula dağıtılır. Bu okullarda toplam 1420 öğrenci okumaktadır. 1952’de Bakanlar Kurulunda Türk okullarının durumu görüşülür. Türkler arasından da üniversite mezunu aydınların yetiştirilmesi için Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-Tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde Türk gençlerine ait ve Türk dilinde öğretim yapan Türk Filolojisi (Türk Dili ve Edebiyatı), Türk Tarihi ve Fizik-Matematik Bölümlerinin açılması karara bağlanır. Aynı yıl Sofya’da bir Türk pedagoji okulu (öğretmen okulu), Şumnu’da Bulgar Öğretmen Enstitüsüne (Önlisans) bağlı (baştan bir yıllık, daha sonraları iki yıllık) Türk dilinde ders veren bir bölüm açılır. Daha sonraları Haskovo Öğretmen Enstitüsünde (önlisans) de bir Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü açılır. Ayrıca Dobriç (o yıllarda-Tolbuhin) şehirlerindeki Bulgar öğretmen okulunda da Türkçe bölümü açılır (Yenisoy, 2007, s.33).
Öğretmen yetiştirmedeki çabalar, okulların donatılması sonucu eğitim ve öğretimi daha yüksek seviyeye çıkarmaktadır. Bu dönemde Türklerin eğitimi genellikle Türkçe yapılmaktadır. İlk ve orta okullarda Bulgarca sadece ders olarak okutulmaktadır.
Liselerde ise sadece bazı dersler Bulgarca, büyük çoğunluğu da Türkçe olarak okutulmaktadır. Eğitim Bakanlığı Türkçe okutulan bütün dersler için ders kitabı sağlamaktadır. 50’li yıllarda matematik, tarih, coğrafya, biyoloji, kimya, fizik v.s gibi birçok ders kitabı Bulgarcadan Türkçeye çevrilmiştir. Ayrıca Türkçe Alfabe Kitabı, Türkçe Okuma kitapları ve Türkçe Dilbilgisi kitapları da hazırlanmıştır. Hazırlanan Türkçe Ders Kitaplarında, yerel Türk şair ve yazarların, ünlü Bulgar yazarları ve Türkiyeli solcu şair ve yazarların eserlerine yer verilmektedir. Türk öğretmenlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için de birçok bilimsel eser Türkçeye çevrilmiş, Türkçe Öğretmen Kılavuzları hazırlanmıştır (Memişoğlu, 2002, s.247; Bekir, 2016, s.382).
1952 ve 1953 yılında Bulgaristan’a gelen Azerbeycanlı eğitimcilerin Türkçe eğitimi konusunda büyük röl oynamıştır. Özellikle Eğitim Bakanının danışmanı görevine atanan A. Aleskyarov, metodik bakımından büyük destek sağlamıştır. Bazı Azeri uzmanlar da Türk liselerine ve Türk Pedagoji Okullarına müdür yardımcısı olarak atanmıştır. Prof. M. Şiraliev ve Doç. M. Mirzazade Sofya Üniversitesi Türk Filolojisi Bölümünde Türkçe dersleri vermektedir. Aynı üniversitede Doç. Y. Mamedov Fizik dersleri, Doç. Şerefli de Eski Dünya Tarihi dersini vermektedir (Yenisoy, 1996, s.15). Türk öğretmenlerine rehberlik etmek ve destek sağlamak için Eğitim Bakanlığında ayrı bir şube kurulmuş, bazı İl Eğitim Müdürlüklerine de Türkçe Müfettişleri atanmıştır.
50’li yıllarda Türkçe basında da olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. 1952 yılında Yeni Işık gazetesi haftada iki defa çıkmaya başlar. 1954 yılın başında da Türkçe olarak Yeni Hayat dergisi de yayın hayatına başlar (Acaroğlu, 1990). Sözkonusu yayınlarda siyasi konulara yer verilse de, kültür ve eğitim konularına da önemli yer almaktadır. Aynı zamanda bazı illerde birçok yerel gazete de Türkçe olarak çıkmaktadır: Şumnu’da Kolarovgrad Savaşı ve 1956 yılından Savaş; Hasovo’da Rodop Mücadelesi; Rusçuk’ta Tuna Gerçeği; Varna’da Stalin Bayrağı, 1959 yılından Halk Davası gibi. Gençlik konuları Halk Gençliği, çocuk konuları da Eylülcü Çocuk gazetelerinde yer almaktadır. Bu iki gazete zamanla özel bir konuma sahip olur ve sayfalarında birçok Bulgar, Sovyet ve yerli Türk şair ve yazarların eseri Türkçe olarak yayımlanmaktadır. 1959 yılının başından 1960 yılının Ekim ayına kadar da Pioner çocuk dergisi de çıkmaktadır. Gelenek olarak Türkçe çıkan her gazete ve dergide kültür ve edebiyat sayfaları bulunmaktadır. Bu sayfalarda birçok orijinal şiir ve hikaye yayımlanmıştır. Böylece yerli şair ve yazarlar Türk dilini, edebiyatını ve kültürünü geliştirmeye fırsat bulmuşlardır (Memişoğlu, 1995, s.164-165).
Bu dönemde radyoların Türkçe yayınlarında da bazı gelişmeler olmuştur. 1952 yılında Stara Zagora /Eski Zağra/ Radyosu ve 1959 yılında Varna Radyosu Sofya Radyosu’nun çatısı altına geçmektedir. 1959 yılında Sofya Radyosu’nda “Türkçe Yayınlar” şubesi açılmakta ve günde iki saatlik Türkçe programlar hazırlanmaktadır. Bu programlarda birçok Türkçe türküler de yer almaktadır (Yalımov, 2002, s.76).
Türk kültürünün gelişmesi, tiyatro ve foklor alanlarında da gölülmektedir. 1952 yılının başında Şumnu’da Türk Müzikal Tiyatrosu, bir yıl sonra da Razgrad ve Kırcaali’de de Türk tiyatroları açılmaktadır. Bu üç devlet tiyatrosuna eleman yetiştirmek için de 1957/58 öğretim yılında Sofya Yüksek Tiyatro Sanatı Enstitüsünde iki yıllık bir Türkçe bölümü açılır (Yenisoy, 1997, s.27). Hazırlamış olduğu temsilleriyle bu tiyatrolar yerli Türk halkının dilini ve kültürünü geliştirmesinde büyük rol oynamıştır. Ayrıca eğitimde, tiyatroda, radyo yayınlarında ve basındaki olumlu gelişmeler, Türk halkının kültürel anlamda da gelişmesini sağlamıştır.
50’li yılların sonunda Bulgaristan’da azınlıklara karşı yeni bir siyaset uygulanmasına geçilir. Bu yeni siyaset, 1956 yılının Nisan ayında Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinin Geniş Oturumundan sonra başlamaktadır. Ayrıca 1956-1958 yılları arası devlet yönetimi Bulgaristan Türklerine izlenen politikayı birkaç kez daha gündeme getirir (Eminov, 1997, s.122-166). Bu yeni tutum aslında 21 Haziran 1958 tarihinde BKP Merkez Komitesinin aldığı 159 sayılı kararla gerçekliştirilmektedir. Devlet yönetimi, stratejisini gerçekleştirmek için eğitim sisteminde değişiklikler yapmasına karar verir ve Türk okullarının Bulgar okullarıyle birleştirilmesi fikri ortaya atılır. 21 Haziran 1958 tarihli No 159 karar gereğince 1958/59 öğretim yılından Türk liseleri Bulgar liseleriyle birleştirilir, sözkonusu okullarda ve öğretmen yetiştiren üniversite ve yüksekokullarda eğitim dili Bulgarca olmakta, Türkçe ise sadece seçmeli ders olarak okutulmaktadır (Memişoğlu, 1995, s.144).
Türk halkının tepkilerine rağmen, yetkili devlet makamlarının herhangi bir resmi kararı henüz yokken, 1959-1960 öğretim yılında Türk ilk ve ortaokulları da Bulgar okullarıyla birleştirilir. Eğitim dili Bulgarca olmakta, Türkçe de sadece ders olarak 1.sınıfta haftalık 4 saat, ki daha sonraları 6 saate çıkarılır; 2. sınıfta – 5 saat; 3. ve 4. sınıflarda ise haftalık 4 ders saat olmak üzere okutulur. Liselerde ise Türkçe dersleri seçmeli ders olarak okutulmaktadır (Yenisoy, 2007, s.41). Parti yönetiminin sözlü talimatları üzerine Türkçe dersleri önce seçmeli, daha sonraları ise okullardan tamamen kaldırılmaktadır. Haskovo, Razgrad ve Tırgovişte gibi illerde çocukların Türkçe derslerinden vazgeçmeleri için kampanyalar düzenlenmektedir. Eğitim Bakanlığı bu süreçte taraf almasa da, Kırcaali ili hariç, tüm ülkedeki okullarda Türkçe dersleri kaldırılmaktadır (Yalımov, 2002, s.145).
1958’de Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesinde özel bir Dil Komisyonu kurulmaktadır. Bu Komisyonun görevi Bulgaristan Türklerinin yazı dilinin söz varlığına Bulgarca kelime ve ifadeler kazandırılarak Türkçeyi “zenginleştirmek”, hatta Türkçenin gramer yapısını, cümle kuruluşu kurallarını da değiştirmektir. Komisyonun önerisi üzere listeler hazırlanır ve Türk yazı dilinin söz varlığına birçok Bulgarca kelime ve ifadenin “kazanılması” zorunlu hal alır. Türkçe çıkan basında da birçok Bulgarca sözcükler kullanıma geçirilir (Yenisoy, 2007, s.41).
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’da Komünist Partisi’nin iktidara gelmesi, ülkedeki Türklerin statüsünde ve Türkçeye yönelik dil politikalarında köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Bulgaristan’daki Türk azınlığına ve Türk diline olan rejimin tutumu 1944 yılından sonra siyasetin temel unsuru olmaktadır. 1944 yılında iktidara gelen yeni yönetim Bulgaristan Türklerine büyük ümitler vermiştir. 1944-1958 yılları arasında, Sovyetler Birliği’nde izlenen dil politikalarının da etkisiyle, ülkedeki Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kültürel faaliyetlerle gündelik ilişkilerde etkin bir şekilde Türkçenin kullanılması teşvik edilmiş, üniversitelerde Türk dili kürsüleri kurulmuş, Türkçe gazete ve dergiler çıkartılmış, Türk tiyatroları açılmış, ulusal radyoda Türkçe programlar hazırlanmış, Türk Öğretmen Enstitüleri kurularak Türkçenin eğitimde kullanılması sağlanmıştır. Burada amaç, çok dilli ve çok kültürlü coğrafyada çokluğun teşvik edilmesi ile siyasal bütünlük ve komünist ideallere varılacağı varsayımıydı. Ancak daha sonraki yıllarda, özellikle komünist rejimin son dönemlerinde, başlangıçta uygulanan çoğulcu dil politikaları zamanla terk edilmiş, yerine baskıcı politikalar başlamış, tek dil yaklaşımları benimsenmiştir.

Kaynak: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kongresi USRC 2020, Bildiri Kitabı, s.115

 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir